ÖZEL EĞİTİM VE REHBERLİK |
|
|
Eğitim sistemi içinde eğitimden ve sosyal destek programlarından diğerlerinin yararlandığı kadar yararlanamayan çocuklar vardır. Bunlar çoğu zaman engelli, ayrıcalıklı, özürlü ya da yeterli olmayanlar olarak adlandırılırlar. Ayrıcalıklı sözcüğünü diğer öğrencilerden daha olgun, daha zeki ve yetenekli çocuklar için kullanırken, engelli sözcüğünü çocuk felci geçirmiş, akranları kadar iyi yürüyemeyen, rahat hareket edemeyen bir öğrenci gibi olanlar içinde kullanabiliriz. |
Özel eğitime muhtaç çocuk kimi zaman gözleri görmeyen, sizi işitemediği için yüzünüze bakmak zorunda olan, ileri derecede zihin engelli veya çok zor öğrenen, dikkatini toplamayan, konuşamayan, yada zeki olduğu halde okumayı başaramayan birisi olarak karşımıza çıkabilir. Genelde olduğu gibi akademik alanda da çoğu zaman özürlü, yetersizlik, engelli, ayrıcalıklı, sakat ve özel eğitime muhtaç kavramları birbirinin yerine sıklıkla kullanılmaktadır. (Can.2002.s,198)
2. ÖZEL EGİTİMİN TANIMI:
Özel eğitimin tanımına geçmeden bazı kavramların anlamını vermek, yapacağımız tanımların anlaşılmasını kolaylaştıracaktır.
Zedelenme-Sapma: Bireyin psikolojisinde, fizyolojisinde ve anatomisinde meydana gelen geçici ya da kalıcı türden bir kayıp, görev bozukluğu veya yapı bozukluğuna zedelenme denir. Erken dönemde anne kaybı, gözlerin görmemesi veya ellerini kaybetme yürüyememe vb. durumlar zedelenme olarak değerlendirilebilir. (Can.2002.s,198)
Yetersizlik: Yetersizlik geçici-kalıcı, giderilebilir-giderilemez, gelişen-gerileyen, etkisi durumdan duruma değişebilen özellikler gösterebilir. Bunlar derecelidir. Yetersizlik daha çok bireye bağlıdır, bireyseldir. (Özsoy. 1998. sayfa 5).
Özür-Engel: Bireyin yetersizlik yüzünden kendinden beklenen rolleri oynayamaması durumudur. Okuyamama yetersizliği nedeniyle çocuk öğrenen öğrenci rolünü oynayamaz. Bu yönüyle engelli sayılır.
Özel eğitimin pek çok tanımı yapılmaktadır. Tanımlarda genelde bir benzerlik olmasına karşın oldukça farklı detaylar görülmekte, bu da pek çok konuda olduğu gibi özel eğitim alanının da ne kadar farklı algılanabileceğini ve karmaşık olduğunu göstermeye yetmektedir.
Özel eğitim aşağıdaki şekillerde tanımlanmaktadır.
*Beden, zihin, duygusal ve sosyal gelişim özellikleri yönünden normal çocukların gelişim ve özelliklerinden ayrılan çocukların eğitim ve öğretim işlerini kapsayan çalışmalar özel eğitimdir.
*Özel eğitime muhtaç çocukların eğitimi için özel olarak yetiştirilmiş personel, geliştirilmiş eğitim programları ve bu çocukların özür ve özelliklerine uygun eğitim ortamında sürdürülen çalışmalara özel eğitim denir.
*Özel eğitim rehberlik, sağaltıcı eğitim ve rehabilitasyon etkinliklerinin örüntülenmiş olduğu bir etkileşim şeklidir. (Can.2002.s,198)
*Bireylerin, akademik, iletişim, devim ve uyum alanlarında önemli eksiklik, kusur yaratan durumların önlenmesi, azaltılması yada ortadan kaldırılmasıyla ilgili eğitsel değişkenlerin düzenlenmesi uğraşına özel eğitim denir. (Özsoy.1998.sayfa 7).
2.1. Özel Eğitime Muhtaç Çocuk:
Tanımlar aşağıdaki şekildedir.
*Özel eğitime muhtaç çocuk genel eğitim yada normal eğitim hizmetleri yoluyla kapasitesi ölçüsünde gelişim gösteremeyen, özel eğitim hizmetlerine ve destek servislerine gereği olan çocuktur.
*Özel eğitime muhtaç çocuklar beden, zihin, ruh, duygu, sosyal ve sağlık özellikleri ve durumlarındaki olağan dışı ayrılıkları sebebiyle normal eğitim hizmetlerinden yararlanamayan 4-18 yaş grubundaki çocuklar. (Özsoy.1998.sayfa 6).
3. ÖZEL EĞİTİMİN ÜLKEMİZDEKİ DURUMU
Özel eğitime muhtaç çocuklar çok farklı gereksinimi ve çok değişik özellikleri olan çocuklardır. Bu özellikleri nedeniyle çok farklı hizmet ve kurum söz konusu olmakta ve her farklı hizmet alanı farklı tanım ve kavramlar kullanarak bir kavram karışıklığı görülmektedir. Bu da kurumlar arası brökratik engellere ve hizmetin verilmesinde zorluklara yol açmaktadır.örneğin,Fakültelerin özel eğitimle ilgili bölümleri, Milli Eğitim Bakanlığı, Bakanlığın farklı genel müdürlükleri, Çocuk Esirgeme Kurumu, Sağlık Bakanlığı, Hizmet veren Özel Kurumlar, SSK, Çalışma Bakanlığı, Devlet Bakanlığı gibi pek çok kurum özellikle hizmet ve çalışmalardan kendilerini sorumlu tutmakta ve kendi tanım ve kavramlarını geliştirmektedirler. Bu durum ayrıca ülkemizdeki özel eğitime muhtaç çocukların gerçek sayısının tespit edilmesini zorlaştırmakta ve uzun vadeli çözümler için ortak bir projeksiyon yapma şansı kalmamaktadır. Her kurum yada birimin kendi tanımına sadık kalarak yapacağı hizmet yada eğitim fonksiyonel olmayacak, özürlü çocuk ve ailesi tedavi, eğitim, rehabilitasyon ve kurumlar arası geçişlerde tanı birliğinin olmamasının olumsuz sonuçlarından yıllarca etkilenmek zorunda kalacaktır. Bu konuda ülkemizde önemli ulusal boyutlarda girişimler de olmuştur. 26-27 mayıs 1989 da düzenlenen “1990’ların Çocuk Politikası Ulusal Kongresin”de bütün bu farklı kurumların temsil edildiği Özürlü Çocuklar Çalışma Grubu oluşturulmuş ve ülkemizin Özel Eğitime Muhtaç Çocuklarla ilgili öncelikli sorunlar ve ulusal politikaları belirlenmiştir. Ne yazık ki başlangıçta çok olumlu görünen bu girişim kurumsallaşma özelliği gösterememiştir. Son yıllarda ülkemizde düzenlenen Ulusal ve Uluslararası Özel Eğitim Kongreleri bir taraftan ülkemizdeki özel eğitim bilimcilerinin bir araya gelerek daha yoğun etkileşimde bulunmalarını sağlayarak bu yolla farklı görüş ve uygulamalar arasında bir anlayış birliği sağlanabilmektedir. Kongreler diğer taraftan gelişmiş ülkelerin Özel eğitim konusunda ulaştığı bilimsel, teknolojik ve hukuki düzeyin ve verimliliğin ülkemize kazandırılmasına da aracı olmaktadır. (Can.2002.s,200)
3.1. Türkiye’de Hangi Kurumlarda Özel Eğitim Çalışmaları Yapılmaktadır?
Ülkemizde resmi yada özel olsun özel eğitimden sorumlu görünen ana kurum Milli Eğitim Bakanlığıdır. Milli Eğitim Bakanlığında özel eğitimden sorumlu bir genel müdürlük (Özel Eğitim Genel Müdürlüğü) ve buna bağlı Rehberlik Araştırma Merkezleri (RAM) hizmet vermektedir. Özel eğitime muhtaç çocukların oran olarak çok küçük bir kısmı Milli Eğitim Bakanlığına bağlı özel okullarda yine çok az bir kısmı da resmi devlet okullarında diğer çocuklarla beraber ya da ayrı sınıflarda eğitim almaktadırlar. Özellikle özürlü çocuğu olan ebeveynlerin ve akademisyenlerin kurdukları gönüllü kuruluşlar (Dernekler ve Vakıflar) ve bunlara bağlı özel eğitim kuruluşlarında da eğitim ve öğretim yapılmaktadır. Örneğin; Anadolu Üniversitesi İşitme Engelli Çocuklar Eğitim ve Uygulama merkezi (İÇEM), Sabancı Spastik Özürlüler Okulu, Zihinsel Engellileri Koruma Vakfı vb. gönüllü kuruluşlarda eğitim verilmektedir. (Can.2002.s,200)
4. ÜLKEMİZDE ÖZEL EĞİTİMDEN SORUMLU OLAN ANA KURUM
HANGİSİDİR?
Halen ülkemizde 30.000’e yakın özel eğitime muhtaç çocuk eğitim almakta bunların yaklaşık olarak yarısı devlet okullarında bulunmaktadır.
Ülkemizde 4-18 yaş grubundaki özel eğitime muhtaç çocukların sayısı Milli Eğitim Bakanlığı 1996 raporlarına göre 2.900.000 olarak belirtilmiştir. Dünya Sağlık Örgütü (WHO) dünyadaki 1-18 yaş arasındaki özürlü çocukların oranının % 10 - % 14 arasında olduğu rapor etmektedir. Dünyada özel eğitime muhtaç çocuk oranları ülkemiz için uyarlanırsa ülkemizde 0-18 yaş arası özel eğitime muhtaç çocuk % 14 oranına göre yaklaşık olarak 3.690.000 olarak tahmin edilmektedir. Bu tahminlere göre ülkemizdeki özel eğitime muhtaç çocukların yaklaşık olarak henüz onda birinin bile eğitim hizmetlerinden tam olarak yararlanamadığı görülmektedir.
Engelli çocuklar bazen ilköğretim okullarında diğer çocuklarla birlikte eğitilmekte, bazen yatılı ya da gündüzlü-yatılı özel eğitim okullarında, bazen de ilköğretim okullarında oluşturulan özel sınıflarda eğitim görmektedirler. Eripek, son yirmi yıldır özürlü çocukların normal sınıflara kabul edilmesinde büyük bir gelişme olduğunu belirtmektedir. Eripek bu gelişimin hızlı olduğunu söylerken bir başka problem Yetişmiş Özel Eğitim Elamanı eksikliği kendini göstermektedir. Bu durumda özel eğitim öğretmeni eksikliğini tamamlayacak tedbirler alınırken – ki sonuç alınması birkaç on yılı bulabilir- sınıf öğretmeni ve/veya branş öğretmenine çok önemli görevler düşmektedir.
Her öğretmenin yada branş öğretmeninin özel eğitim konusunda en az 3 kredilik zorunlu bir ders alması gerekirken çoğu programlarda bu dersin hiç alınmadığı bilinmektedir. Sarı, bu konuda gelişmiş ülkelerdeki uygulamalara benzer bir şekilde öğretmenlerin en az altı tane 3 kredilik özel eğitim dersi alması gerektiğini, bunun ülkemiz gerçeklerine yönelik en uygun geçici çözüm olacağını belirtmektedir. Daha öncede değinildiği gibi, bu bölümün temel amacı sınıf öğretmeni yada branş öğretmeninin özel eğitim konusunda bilgilendirilmesinin çocukların gelişimi açısında ne kadar önemli olduğunu vurgulamaktadır. (Can.2002.s,202)
5.1. Özürlü Çocuk Kimdir; Zihinsel özellikleri duyusal yetenekleri nörolojik ve fiziksel özellikleri sosyal davranışları ve iletişim becerileri yönünden ortalama ya da normal bir çocuktan farklı olan bunun için profesyonel yardım alması gereken çocuk engelli çocuk olarak tanımlanabilir.(kirk,S.,A.J. Educating Exceptional children)
Ataman yetersizlik ve engel kavramlarını ayırt eder. Ona göre yetersizlik zihinsel,fiziksel, davranışsal ya da duyu organlarının zedelenmesine bağlı olarak tüm ya da kısmen işlevlerinde gözlenen kayıpların ortaya çıkardığı durumdur. Engel ise kişini çevreye uyum sağlayamamasını kapsar.(Ataman; özel eğitim ;Eğitim bilimine giriş)
Beden,zihin, duygusal ya da sosyal gelişimlerindeki özür ve üstün özellikleri yönünden eğitim ve öğretim amaçlarını gerçekleştirmek için normal çocukların eğitim hizmetlerindekine ek olarak birtakım özel hizmet ve önlemleri gerektiren çocuklara özel eğitime muhtaç çocuk denir.(Özsoy;özel eğitime giriş)
Bedensel,zihinsel, ruhsal ve sosyal özelliklerinde belirli bir oranda ve sürekli olarak işlev kaybı veya bozukluğu sonucu normal yaşamın gereklerine uymama durumuna sakatlık ,bu durumdaki kişiye sakat denir.(Çağlar, Doğan;Geri zekalı çocuklar ve eğitimi)Özel eğitim bilimcilerin yaptıkları bu tanımlar yanında devlet de mecliste özel eğitime muhtaç çocukları 2916 sayılı kanunda tanımlamıştır.
Özel eğitime muhtaç çocuklar beden,zihin, ruh,duygu, sosyal ve sağlık özellikleri ve durumundaki olağandışı ayrılıkları sebebiyle normal eğitim hizmetlerinden yararlanamayan 4-18 yaş grubundaki çocuklardır (2916 sayılı özel eğitime muhtaç çocukları koruma kanunu)
5.2. Özel Eğitime Muhtaç Çocuklar, Hangi Özelliklerinden Dolayı Özel Eğitime İhtiyaç Duymaktadırlar
Tanımlarda sık sık vurgulanan farklılıklar çocuğun çevresi tarafından olumlu ya da olumsuz algılanabilir. Bu açıdan bakıldığında zihinsel engelli (zeka düzeyi çok düşük) bir çocuğun yanında zihinsel bakımdan akranlarından çok daha zeki olan bir çocuk da özel eğitime muhtaç olarak kabul edilebilir. Normal özelliklerden sapma gösteren bu iki tip çocuk da özel eğitime ihtiyaç duyacaktır. Birinci örnekteki zihinsel engelli çocuk öğrenemediği ya da zor öğrenebileceği için akranlarına uygulanan eğitim ve öğretim programından faydalanamayacaktır. Üstün zekalı çocuk ise akranlarına uygulanan eğitim ve öğretim programı nedeniyle kendi merak ve uygun öğrenme yaşantılarına giremeyecektir. Bunun bazı tipik örnekleri görülmektedir. Okula başlarken okuma yazmayı bilen, sayıları tanıyan çocuğa farklı bir program geliştirerek müdahale edilmezse çocukta sorunlar ortaya çıkabilir. Çocuğun bildiği şeyler ilgisini çekmeyeceğinden dikkat dağınıklığı ortaya çıkacak ve içine kapanıp kendi hayal aleminde dolaşacaktır. Bu durum onun başarısız bir öğrenci hatta uyum güçlüğü çeken çocuklar gibi algılanarak okuldan atılmasına bile neden olabilir.
Psikolojik,sosyolojik,fizyolojik,tıbbi ve eğitimsel açıdan farklılık gösteren her çocuk özel eğitime muhtaçtır denilemez. Bunun yanında polisindaktili dediğimiz el ve ayak parmakları birbirine bitişik olduğu için okuma ayazma etkinliklerinde gelişimi engellenen, spastik olduğu için rahatça yürüyüp konuşamayan ve hatta psikomotor becerileri gerçekleştirmede güçlük çeken çocuklar özel eğitime ihtiyaç duyacaktır.
1. Zihinsel engelli olanlar,yavaş öğrenenler ve üstün zekalılar
a. Zihinsel engelli çocuklar
Zeka ölçtüğü düşünülen ölçeklerden normalin altında puan alan çocuklar zihinsel engelli olarak tanımlanabilir. çoğu zaman eğitimciler ve ebeveyn çocuğun akranları arasındaki farklılığı değerlendirerek onun normalin altında olduğunu söyleyebilirler. Bu tutum çoğu zaman ciddi hatalara yol açabilir. Bu konuda konunun uzmanından yardım almak gerekir. Öğretmen, ebeveyn tepkisi sonucu öğrenci ya alt ya da özel sınıflara yerleştirilerek sosyal ve akademik başarıların engellenmesine neden olmuştur.
Zihinsel engelli çocukların sınıflandırılmasında ne tür yaklaşımlardan yararlanılmaktadır.
Çocuğun zihinsel engel düzeyi konusunda zaman zaman ortaya konan farklı ölçütler bazı anlaşmazlıklara yol açmaktadır. Farklı amaçlarla yapılan ölçmede zihinsel engel sınırı yıllara göre ölçümlerde farklı olabilmektedir. Ülkemiz için kesin bir ölçüt olmamasına rağmen gelişmiş ülkelerde uygulanan eğitim amaçlı sınıflamada aşağıdaki tablo uygulanmaktadır. Bu tablolardan irincisi zeka testi sonuçlarını ikincisi ise eğitim amacıyla yapılan sınıflamayı göstermektedir.(normal 100 olarak kabul edilmektedir)
Çizelge 1 Zeka Bölümüne Göre Yapılmış Sınıflama
Zihinsel Engellilik Durumu |
Zeka Bölümü Sınırları |
Hafif zihinsel gerilik |
55-69 |
Orta düzeyde zihinsel gerilik |
40-54 |
İleri düzeyde zihinsel gerilik |
25-39(bağımlı çocuk) |
Çok ileri düzeyde zihinsel gerilik |
24 ve altı (tam bağımlı çocuk) |
Zihinsel Engellilik Durumu |
Zeka Bölümü Sınırları |
|
Yavaş Öğrenenler Düzeyi (Normal altı çocuk) |
70-85 |
% 3 |
Eğitilebilir Zihinsel Engellilik Düzeyi |
50-70(75) |
% 1 |
Öğretilebilir Zihinsel Engellilik Düzeyi |
30-35(50,55) |
% 2-3 |
Bakım Gerektiren Ağır Zihinsel Engellilik Düzeyi |
30 ve aşağısı |
% 1 |
b. Üstün zekalı çocuklar
Zeka ölçeğinden 110-130 alan çocuklar üstün zekalı ve yetenekli olarak kabul edilmektedir. Bu çocuklar normal eğitimden yararlanabilmekte uyum sorunu çekmemektedirler. 130 ve daha üstü zeka seviyesine sahip çocuklar mevcut eğitim sisteminden yararlanamayan özel olarak müdahale edilmesi gereken çocuklardır.
Üstün zekalı çocuklar öğrenme özellikleri bakımından önemli farklılıklar gösterirler. Küçük yaşta sözcük dağarcığı üst düzeydedir. Uzun cümleler kurup akılcı konuşabilirler. Güdüsel farklılıkları dikkat çekicidir. Kolayca tatmin olmaz mükemmeli ararlar. Liderlik özellikleri dikkat çekicidir, insanları kolayca etkileyebilirler. Tüm bu ve buna benzer özellikleri ile üstün zekalı çocuklar özel eğitim almak durumunda kalmaktadırlar. Çünkü mevcut eğitim programları öğrencilerin farklı yeteneklerini dikkate almaksızın toptancı bir anlayışla hazırlanıp uygulanmakta ve az sayıdaki öğretmenlerin bu konudaki ilgi ve merakları engellenmekte sadece yönergelere yönetmeliğe uymaları istenmektedir.
2. Duyusal engeli olanlar. İşitme ve görme duyuları çalışmayan ya da sınırlılık gösteren çocuklar.
a. İşitme Engelli Çocuklar
Birincil duyular olarak bilinen işitme ve görme kayıplarının kişinin iletişimi ve uyumu da birincil düzeyde etkileyeceği kesindir.
İşitme engelli olmak işitme sürecinde herhangi bir aşamada işitme algısının gerçekleşmemesi durumudur. İnsanın işitme sınırları(16-20.000 titreşim arası )içindeki sesler aşağıdaki çeşitli işitme kayıplarından dolayı duyulmamaktadır.
- Sağırlık; Gerekli tedavi ve düzeltmeler yapıldıktan sonra işitmenin anadilini konuşmayı olağan yollardan öğrenmeyi etkileyecek kadar fazla olması durumudur. Sağırlık doğum öncesi , doğum anı ve doğum sonrası nedenlerden oluşabilir. Bu durumdaki kişide bu yüzden özel eğitimi gerektiren sağırdır.(Özsoy Y;Özel eğitime giriş)
- Ağır İşitme; Gerekli düzeltmeler yapıldıktan sora iyi işiten kulağındaki işitme kayıpları olağan yollardan anadilini öğrenmesini ağırlaştıracak derecede olma durumudur.(Özsoy Y;Özel eğitime giriş)
- İletimsel İşitme Özürü; Sesin iletilmesi sırasında iletim kanallarından birinde engellenmesi durumudur. Örneğin; kulak zarının, kulak içi organların hastalanmadan veya anatomik bozuklukları işitmeyi engelleyebilir.
- Duyusal-Sinirsel İşitme Özürü; iç kulakta daha çok sinir sisteminin beyne ulaşması engellendiği için ortaya çıkan işitme özürüdür.
- Merkezi İşitme Özürü; Bütün organ ve sistemler normal çalışır ancak beyinde işitme algısı oluşmuyorsa buna merkezi işitme özürü adı verilmektedir.
- Psikojenik İşitme Özürü; Bazı nörotik rahatsızlıklarda görülen eskiden histeri olarak adlandırılan rahatsızlıktır. Geri dönüşümü vardır fakat bazen uzun süreli olabilir.
- Fonksiyonel İşitme Özürü; Sesle ilgili bir problemin olmamasına karşın sesin beyinde yorumlanamaması ile oluşan işitme özürüdür.
b. Görme Engellilik
Tüm düzeltmelere rağmen gören her iki gözün olağan görme gücünün onda birine ya da daha azına sahip olan kişilere kör denilmektedir. Başka bir ifadeyle sağlıklı gören bir gözün yaklaşık olarak 60 metreden görebildiğini 6 metre ya da daha az mesafeden gören ya da daha az görme yetisine sahip olan insanlara kör denilmektedir. Bu oranı matematiksel olarak düşünmemek gerekir. Körlük bazen de bir borudan bakıyor gibi olabilir (tünel görüşü) bazen çok yaklaşmak ya da nesneyi göze 2-5 cm kadar yakınlaştırmak gerekebilir. Bazen gözün yapısı bozulduğu için görüntünün yapısı da bozulur(yamuklaşma) bu durumda düzeltici araçlar ve mercekler kullanmak gerekebilir.
Görme engelli hangi nedenle görme yeteneğini kaybederse ve gelişimin hangi aşamasında olursa olsun başka önemli alanlarda da engellilik geliştirebilecektir. Öğrenme görsel yaşantı yüzünden etkilenecektir.
Özürlüler çevrelerinde olup bitenleri göremedikleri ve yakın takipte tutamadıkları için sürekli güven eksikliği ya da güvensizlik duygusu yaşayabilirler. Sözel ve bilişsel yetenekleri normal hatta daha fazla gelişebilmesine rağmen psikomotor performans ya da beceriler olarak adlandırılan hareket ve davranışlarında önemli engellilik duygusu geliştirebilecektir.
a. Konuşma Bozukluğu; Dilin etkin kullanımıyla doğrudan ilgilidir. Bir çocuk söylemek istediğini söyleyebiliyor, niyetini karşı tarafa hissettirebiliyorsa başarılı sayılabilir. Konuşmayla ilgili birçok iletişim problemi bulunmaktadır. Bunlar eklemleme bozukluğu, yarık damak konuşması, konuşma gecikmesi , kekemelik, pelteklik ve işitme engellilerde görülen konuşmadır. Bu tür konuşmalar dikkat çekici ve alışılmamış bir şekildedir. İletişim şekli karışık ve bozuktur. Bu sorunların bazıları şunlardır
- Artikülasyon ya da eklemleme bozukluğu; Çocuk seslerin yerlerini değiştirebilir, atlayabilir, sesi bozabilir ya da ses ekleyebilir. Bu sorunlar dilin damak, dişler ve yutakla dudağın hatalı konum ve etkileşiminden kaynaklanabilir.
- Kekemelik; Daha çok4-7ve 12-21 yaşları arsında görülmektedir. Erkeklerde daha yaygındır. Konuşmada seslerin istem dışı uzatılması, çok sık tekrar edilmesi, yersiz duraklama ve donup kalma ve benzer etkenler konuşmanın kalitesini ve ritmini bozmaktadır. En önemli neden olarak baskı ve korku gösterilebilir. Daha önce rahat konuşan çocuk sonraları sorun yaşıyorsa, kekeliyorsa psikolojik sorun aramak gerekir. Bazen aşırı baskıcı tuvalet terbiyesi, evde anne ve babanın kavgaları, baskıcı öğrenme ortamları kekemeliği başlatabilir.
- Ses bozukluğu; Çocuk pek çok sesi normal çıkardığı halde bazı sesleri eklemleyemez. Örneğin “radyo” yerine “adyo” “şekerlik” yerine “ekerlik” der. Burada c,s,ş,r,z gibi bazı sesler atlanarak ses bozukluğuna yol açmaktadır. Bu bozukluk seslerin yerine başka seslerin eklenmesiyle de ortaya çıkmaktadır. Örneğin; “motor” yerine “botoğ” “marangoz” yerine “bağangoz” demektedir. Bazı konuşmalarda boğazdan çıkan ıslık, hırıltı, boğaz temizleme sesi ya da üfürüm sesi birbirine karışabilir. Bu da konuşmanın ve söylenilenlerin anlaşılmasını zorlaştıran bir faktördür. Yarık dudak ya da yarık damak, ağızdaki diş sıralanışının olağandışı olması ve alışkanlıklar ses bozukluklarının gelişmesini sağlamaktadır.
- Öğrenme güçlüğü çeken çocuklar; Öğrenme güçlüğü çeken çocukların birincil duyular dediğimiz görme ve işitme gibi duyuları sağlıklı duyu verileri sağlamaz ya da sağlıyorsa bu bilgileri değerlendirecek zihinsel alt yapıları iyi çalışmaz durumdadır. Bu çocuklar okuma yazma ve konuşmada, sayılarla işlem yapmada güçlüklerle karşılaşırlar. Kendilerini rahatça ifade edemezler. Akranlarına göre öğrenme hızları yavaştır. (Sarı H; Yayınlanmamış doktora tezi15) Öğrenme güçlüğü çeken çocuklar günümüzde MEB’na bağlı normal okullarda eğitim görmektedir. Özel ilgi ve destek verilen öğrenciler ilköğretimi, liseyi ve hatta üniversiteyi bile bitirebilirler. Öğrenme güçlüğünün temelinde çoğu zaman güvensizlik duygusu yatar. Öğretmen samimi, sempatik ve yargısız yaklaşımıyla da çocukların kendilerini sınıf içinde rahat ve güven içinde hissetmelerini sağlayarak olumlu pekiştireçler yardımıyla ve bireyselleştirilmiş eğitim programlarıyla bu tür çocukların öğrenmelerini gerçekleştirmeye çalışmalıdır.( Sarı H; age)
5.4. Öğrenme güçlüğüne neden olan etmenler nelerdir?
Davranış bozukluğu olan çocuklar. Sosyal uyum bozukluğu gösterenler ve duygusal bozukluğu olanlar.
Çoğu zaman uyumsuz çocuklar, problem çocuklar, ya da yaramaz çocuklar olarak tanımlanabilirler. Bu çocuklara kötü çocuk, serseri, kopuk, hırçın huysuz, manyak gibi isimler verilebilmektedir. Bu çocuklar okulda ya da akranları arasında iken genellikle bencil, sabırsız, saldırgan, korkak olabilirler. Davranış bozukluğu gösteren çocuğun kim olduğu konusunda en geçerli tanımı Bower yapmıştır. Bu tanıma göre uyumsuz çocuklar;
1-Öğrenmede zihinsel, duyusal ya da sağlık etmenleriyle açıklanamayacak yetersizlik
2-Yaşıtlarıyla ve öğretmenleriyle uygun ilişki kurma ve sürdürmede yetersizlik
3-Olağan durumlarda uygunsuz türde davranış ya da duygular
4-Genel bir mutsuzluk ve çöküntü durumu
5-Kişilik ya da okul problemleriyle ilişkili fiziksel belirtiler, sayrılar ve korkular özelliklerinden bir ya da birden fazlasını uzunca bir süre gösteren çocuklardır.(Özsoy Y age)
Bu çocukların akranları arasındaki oranı % 2 olarak tahmin edilmektedir. Yukarıdaki tanıma uygun olarak uyumsuz çocuklar aşağıdaki davranışları gösterirler.
Çocuklar genellikle kendilerinden beklenen davranışları gösteremez. Hiperaktiftir ve dikkatini bir konuya yöneltemez. Öğretmenler ve ebeveyn sürekli dur yapma ikazında bulunurlar. Çevresindeki kurallara uymada çok sık ve önemli hatalar yaptığı için ileride sosyal uyumsuzluk geliştirebilir. Yeterli güven duygusu geliştirememiş, kötü eğitilmiş çocuklar olabilir. Örneğin; davranış bozukluğu olan çocuk öğretmenine küfredip onun yüzüne tükürebilir, çevresine saldırabilir. Sürekli ağlayabilir. Çevresindeki insanları ısırabilir, çişini tuvalete yapamaz. Sınıf içinde uyumlu davranış sergileyemez. Okul korkusu, ebeveyne aşırı bağımlılık, okuldan kaçma, hırsızlık ve saldırganlık görülebilir.
Bu sorunların nedenleri olarak çocuğun kalıtımsal özellikleri, doğum anı, sonrası ve erken çocukluk yaşantıları patolojik aile(çocuğun temel ihtiyaçlarının karşılanamadığı, ciddi ihmallerin olduğu ya da istismar edildiği aile tipi)ailenin ve çocukların kendi sosyal çevresi tarafından izole edilmesi gösterilebilir. Çocuğun kendi gelişimi ve yakınındaki insanlarla olan ilişkisi sorunların çeşitlenmesini sağlamaktadır. Bu çocuklar bazen nörotik, bazen şizofrenik bazen de içe kapalı ya da otistik olarak da tanımlanabilirler.
Öğretmenler bu tür çocuklara genel bir tanım kullanarak “Sorunlu çocuklar” adını verirken sosyal çalışmacılar ”sosyal uyumsuz çocuklar” psikolojik danışmanlar ise “duygusal bozukluğu olan çocuklar” olarak tanımlamaktadırlar.
Bu çocuklar genelde MEB’e bağlı özel eğitim ve öğretim kurumları tarafından kabul edilmediği için devletin resmi ilköğretim okullarına devam etmek durumundadırlar. Bu da çeşitli sorunlara yol açmaktadır. Bu sorunların aşılabilmesi için okullarda özel eğitim uzmanı, sosyal çalışmacı, okul psikologu, okul doktoru, hemşiresi kadrolarının açılması mümkün olabilir.
5.5. Birden fazla engeli olan çocuklar
Hem işitmeyen hem de konuşamayan ya da hem göremeyen hem duyamayan çocuklar gibi konuşamama yanında zihinsel yönden gerilik gösteren çocuklardır. Birden fazla engeli olan çocukların daha çok gelişimi anne karnındaki döneminde ve genellikle de kromozomlarla ilgili gelişmelerden etkilendiği söylenebilir. Bunlardan birkaçı şu şekildedir;
Down sendromu: anne karnındaki gelişimin başlangıcında normal düzende olması gereken 21 çift kromozomlar yanlış gruplaşma nedeniyle üçleme yapar. İki yerine üç kromozom bir araya gelir. Bu çoğu zaman düşük ve ölü doğuma yol açmakla beraber doğum olursa çocukta mongolizm denilen hastalık belirtileri görülür. Bu çocuklarda özellikle zihinsel yönden bir gerilik gözlenir. Akciğerlerin dolaşım sistemi ve kalbinde hastalık geliştirmesi olasılığı yüksektir. Bunların sistemli bir bakıma ve eğitime ihtiyaçları vardır.
Fenilketonüri: ülkemizde iyi bilinen bir engel türüdür. Kalıtımsal bir metabolizma hastalığı olan bu hastalık çocuk doğduğunda özel bir diyetle beslenirse zeka geriliğine yol açması önlenebilir. Bu hastalıkta çocuk anne sütüyle beslendiği zaman ciddi zihinsel ve hayati sorunlar geliştirebilir. Bunun için hemen doğumdan sonra topuktan alınacak birkaç damla kanla yapılacak test çocuğun durumunu ortaya koyabilir.
1960-70’li yıllarda sakinleştirici etkisi nedeniyle hamile anneler tarafından kullanılan Thalidomide adlı ilaç anne karnındaki embriyonun gelişimini engellemiş ve doğumda çocuk çok engelli biri olmuştur. Doğan çocukların elleri ya da başka önemli organlarında eksiklikler, kalpte bozukluklar, gözlerde ve kulakta şekil ve görev bozuklukları ağız ve dişlerde bozukluk, omuzdan ellilik, kalçadan ayaklılık, parmak sayılarında ve dizilişinde eksiklik ve fazlalıklar gibi önemli engeller görülebilir.
Sereblal palsi (cereblal palsy) Doğum sırasında beyin hücrelerinin oksijensiz kalması geri dönüşümü olmayan ölümlere yol açar. Doğan çocuk (bazen zihinsel özür olmaksızın) görme,işitme,konuşma,hareket ve zihinsel alanda önemeli yetersizlikler gösterebilir. Spastiklik en önemli engelli gurubunu oluşturur. Titreme ve katılık ile ataksi de (sert ve katı hareketlerle zorlanarak yürüme,hareket etme) sık görülebilir
Menenjit ve Ensefalit: Doğum sırasında çocuğun kızamık veya boğmaca gibi bulaşıcı hastalıklar beyin hücrelerine ulaştıkları zaman beyin hücreleri farklı düzeylerde tahrip olur. Sonuçta çok farklı sorunlarda gelişmeye başlar. Dikkat eksikliği, hiparaktivite, epilepsi ile zihinsel yönden gerilik ve bunlara bağlı pek çok duygusal ve davranışsal problemler görülebilir.
6. ÖZEL EĞİTİME MUHTAÇ ÇOCUKLARIN TANILANMASI (TEŞHİS)
Özel eğitimde önemli konulardan birisi özel eğitime muhtaç çocukların bulunması, özürlerinin saptanması, sınıflamalarına uygun eğitim kurumlarına yerleştirilmesi yada uygun eğitim hizmetlerinin sağlanmasıdır. Bugün ülkemizde körler, sağırlar, geri zekalılar, ortopedik özürlüler, korunmaya muhtaç çocuklar ile eğitimi güçler için özel tedbirler alınma yoluna gidilmektedir. Az görenler, ağır işitenler, konuşma özürü olanlar, sürekli hastalığı olanlar, üstün zekalılar ve üstün özel yetenekliler, duygusal güçlüğü olanlar, suça yönelmiş ve suçlu çocuklar, öğrenme güçlüğü olanlar ile birden fazla özürlü olanlar için henüz örgün bir özel eğitim hizmeti sağlanamamıştır. Bugün okullarımızın hemen hepsinde her türlü ve değişik özür derecesinde özel eğitime muhtaç çocuk vardır. Bunların bazıları özürlerinin farkında bile değildirler. Bazıları farkında iseler de özürlerini saklama eğilimindedirler. (Enç.1981.s,366)
Özel eğitime muhtaç çocukların önemli bir bölümünün ne türden bir özür yada engelli olduğunu açıkça görmek mümkündür. Örneğin, ortopedik özürlü birinin sorununun ne olduğunu gözlem yoluyla kestirmek mümkündür. Görmeyen bir çocuğun tipik duruşu ve hareketleriyle görmediği; sınıfta görme sorunu olan çocuğun gözlerini kısmasından, ovuşturmasından iyi görmediği yine gözlem yoluyla tespit edilebilir. Ancak bütün özürler böyle olmayabilir. Öğrenme güçlüğünü gözlemle tespit edebilmek için çok uzun gözlem süresine gereksinim olabilir. Sosyal ve ahlaki yönden gelişim güçlüğü olan bir öğrenciyi de gözlemle tespit etmek sorunu tanılama ve belirleme açısından kolay olmayabilir. Öğrencilerin ne tür sorunları olduğu ya da ne türden engelli olduklarını anlayabilmek için sorunların doğasına göre farklı yaklaşım, uzmanlık, teknikler ve araç-gereçler gerekebilecektir. (Can.2002.s,213)
6.1. Tanılama Nedir?
Tanı (teşhis) bireyin özürüne ad koyma, derecesini ve bireyin bundan etkilenme durumunu belirleme demektir. (Özsoy.1998. s,10)
Diğer bir tanıma ise; özel eğitime muhtaç çocukların sorunlarının ne olduğunu, onlara nasıl eğitim verip nasıl yardım edebileceğini belirlemek amacıyla zihinsel, sosyal, heyecansal ve bedensel alanlarda zayıf ve güçlü olduğu yönleri kişilik yapısı ve değerlerini saptamak amacıyla yapılan bilimsel uğraşa tanılama denir.(Sarı,H. Yayınlanmamış doktora tezi.2000)
Tanılamada çocuğun sadece engelliliği ve derecesi üzerinde değil aynı zamanda hangi alanlarda akranlarından daha iyi yada geri durumda olduğunu da ortaya çıkarmak gerekir. Bunun için tanılamada kesinlikle uyulması gereken bazı ilkeler vardır. Bu ilkelere uyulmadan sağlıklı bir tanılama mümkün değildir. Tanılama ve değerlendirme bundan sonra ne yapacağımızı da göstermelidir. Bu ilkeler:
Erkenlik ilkesi
Tanılama ve değerlendirme mümkün olan en erken zamanda yapılmalıdır (ilk 6 ay ile 1 yaşına kadar). Tanılamanın geç zamanda yapılması başka sorunlara da yol açabilecektir. Örneğin; işitme özürü çok geç fark edilmiş bir çocuğun bu özüre bağlı olarak başka sorunlarda geliştirmesi kaçınılmaz olacaktır. İşitemeyen çocuğa geç müdahale edilmesinden dolayı konuşma yetersizlikleri ve duygusal sorunlarda görülecektir.(Sarı,H. III. Akdeniz Spor Bilimleri Kongresi, Antalya, 2001)
Bütünlük ve derinlik ilkesi
Bütün özel eğitime muhtaç çocukların tanılanmasında çocuk dünü ve bugünü ile incelenmelidir. Holistik anlayışta denilen bu yaklaşımda çocuğun bütün gelişim evreleri, yaşantıları, hastalıkları, kaza ve gelişim zorlukları; nasıl bir ortamda büyüdüğü, çevresel etkiler ve uyarıcıların özellikleri, tanılama anındaki duygusal ve moral durumu da dikkate alınması gereken konulardır.
Alternatiflik ilkesi
Özel eğitime muhtaç bir çocuğun tanılanmasında bilinen yada çok tutulan bir yolun yanında başka araç ve yaklaşımlarla da tanılama mümkün olabilmektedir. Örneğin; Down Sendromunu sadece fiziksel muayene ile değil, zeka testi uygulayarak ve üçüncü olarak da genetik inceleme ile doğrulamak gerekebilir. Nitekim sadece fizik muayene ile ciddi hatalar yapılabilir. Alternatiflik ilkesi insana verilen önemi vurgular. Hatayı en aza indirgemenin bir yoludur. Bir başka örnek vermek gerekirse; polikliniğe topallayarak gelen hastaya hekim hemen kırık tedavisi uygulamaz, sorunu daha iyi anlayabilmek ve tanı koyabilmek için röntgen filmini alır, ilaveten hastanın genel durumunu da gözden geçirmek için kan alıp tahlil yapar. Bütün bu bilgileri doğruladıktan sonra tedaviye girişebilir. Bu da insana verilen önemi gösterir.
Profesyonellik ilkesi
Özel eğitime muhtaç çocukların tanılanmasında tanı için çalışan kişinin alanında uzman olması gerekir. Alanında uzman kişi sadece tanılamada değil eğitim, tedavi ve yöneltme boyutunda da uzman olmalıdır. Bu ilke bütünlük ilkesiyle paralel çalışır. Gelişmiş ülkelerde (örneğin, İngiltere’de) olduğu gibi ülkemizde de çocuğun engel tür ve derecesinin tanılamasında ve ona uygun okulda provizyonun (eğitsel ihtiyaçlarının) karşılanmasında değerlendirmenin daha tutarlı yapılabilmesi için bir ekip çalışması yapılmalı ve bu ekipte Özel Eğitimci, Psikolojik Danışman, Sosyal Hizmet Uzmanı, Konuşma Terapisti, Hekim ve ailelerin ve hatta mümkünse çocukların kendileri de bu takımda yer almalıdır. (Sarı,H.Global Avereness Society International Sevent Annual Conference.1998)
Erken müdahale ve izleme ilkesi
Tanı alındıktan sonra engelli çocuğun gelişimi, eğitimden nasıl etkilendiği, ne türden bir değişme olduğunu görmek için hemen müdahale edilmeli ve izleme çalışmaları yapılmalıdır. Tanı alınıp engelli desteksiz bırakılmaz. Tanı aynı zamanda uzmana özürlü çocuk ve sorunuyla ilgili bir projeksiyon yapma şansı verir. Eğitim alırsa durumu ne olur? Almazsa ne olur? Her iki durumda da tanılama tekrar edilir, olumlu yada olumsuz gelişmelere bakılarak yeni tahminler yapılır. Bu tahminlerin fonksiyonel olabilmesi için yılda en az iki kere çocuğun gelişimiyle ilgili olarak yeniden değerlendirme yapılabilir.
İşbirliği ilkesi
Özel eğitime muhtaç çocukları belirlerken anne-baba, kardeşler, akranlar, öğretmen varsa psikolog, sosyal çalışmacı ve özel eğitim uzmanı kendi uzmanlık alanlarıyla ilgili olarak çocukla ilgili topladıkları bilgiler bir vaka çalışması ile bir araya getirilir. Bütün bu bilgiler üzerinde yapılan tartışmalar sonucunda ortak bir karara varılır. Bu değerlendirme bize çocuğun avantajlı ve dezavantajlı olduğu bütün yönleri gösterir. Nasıl bir eğitim yada müdahale yapılacağı konusunda ip uçları verir ve karara varılmasını sağlar.
Kayıt tutma ilkesi
Çocuğun gelişimi öğretmeni tarafından izlenerek kaydedilmelidir. Çocuğun gelişimiyle ilgili olarak tutulacak dosya okul değiştirmede veya bir üst programa geçişte gittiği okula iletilmelidir. Kayıtlar çocuğun ne tür hizmetlerle nereye geldiğinin bilinmesi açısından ve daha nelerin yapılması gerektiğine karar verilmesi açısından çok önemlidir. (Sarı,H. Yayınlanmamış doktora tezi.2000)
6.2. Özel Eğitime Muhtaç Çocukların Tanılamasında hangi ilkelere uyulmalıdır?
Engelliliğin tanılanması o sorunun nasıl çözüleceğine de ışık tutacaktır. Tanılamada engelin ne olduğu, nasıl olduğu, nasıl oluştuğu, ne şiddette yada sıklıkta, ne kadar süreyle devam ettiği ve müdahale edilirse yada müdahale edilmezse ne olabileceği yukarıdaki ilkeler ışığında kestirilmeye çalışılır. Doğrudan veya dolaylı olarak özel eğitim alanında eğitim almış profesyonel özel eğitimci (görme, işitme, konuşma vb.), hekim (psikiyatri, ortopedi, göz, kulak burun boğaz, nöroloji, vb.), psikolog (psikometri, danışma, klinik ve gelişim psikoloğu gibi), sosyal çalışmacı ve fizyoterapistler çoğu zaman bir ekip oluşturarak çocuğun sorununu tanılayıp onun nasıl sağaltılacağı ve sorunun gidişatının ne olacağı, hangi yaklaşımın benimseneceği konusunda bir karara varabilirler. Örneğin; öğrenme güçlüğü çeken bir çocuğun sorununun nereden kaynaklandığını anlamada psikolog veya psikiyatrist zihinsel fonksiyonları, zeka ve zihinsel gelişimi ölçen testlerle tespit edebilirler. Görme sorunu olan çocuğun sorununun nereden kaynaklandığını göz doktoru, işitme özürü olan çocuğun işitme kaybının ne düzeyde ve nereden kaynaklandığını Kulak Burun Boğaz uzmanı, konuşma bozukluğu olanın sorununun boyutunu konuşma terapisti veya gelişimci, felçli bir çocuğun sorununun ne olacağını da nörolog veya ortopedist belirleyebilirler. Çocuğun akademik yönden gelişiminin sağlanabilmesi bu alanda yetişmiş uzman öğretmenlerin devreye girmesi gerekir. Gerçekte yapılması gerekende budur. Ancak ülkemizin eğitim sorunlarının temelinde yetişmiş özel eğitimci ve uzman eksikliği de yer almaktadır. Bu alanda çok sınırlı bilgilere sahip olan sınıf öğretmeni yada branş öğretmenleri öğretmenlik görev ve rolleri yanında sınıfındaki engelli çocuğun topluma kazandırılması konusunda da hayati bir rol üstlenebilir ve üstlenmelidir. Nitekim özürlü çocuğu olan ebeveynlerin en fazla anlayış ve destek beklentisi içinde oldukları kişilerden biri de öğretmenlerdir. (Can.2002.s,216)
6.3. Öğretmenin sorunun belirlenmesindeki rehberlik rolü:
Öğretmen okulda rehber öğretmen yoksa, gelişimsel ve psikolojik açıdan mesleki destek alamıyorsa kendi öznel yargılarına göre sınıftaki bir çocuğun özürlü olup-olmadığına karar verebilmektedir. İlköğretim okullarımızda okuyan çocuklarımızın bir bölümü her hangi bir sebeple özel eğitime ihtiyaç duymaktadır. İçine kapalı, ailesinde sorun yaşayan, sevilmediği, çirkin olduğu inancında olan, sınavlardaki aşırı heyecan nedeniyle başarısız olan, okuldan kaçan, tahtadaki yazıları göremeyen, dikkatini toplayamayan, işitmeyen, kekeleyen, aşırı şımartılmış evin tek çocuğu, babaannesi yada anneannesi yanında yetişmiş farklı ebeveyn tutumuna maruz kalmış, felçli, organ eksikliği olan, üstün yada donuk zekalı vb. çocuklar bir şekilde yardıma muhtaçtır.
Sınıftaki her hangi bir şekilde özel eğitime gereksinimi olan çocuklar için en önemli duygusal ve akademik destek arkadaşlarından sonra öğretmenidir. Öğretmen önemlidir. Sınıfın doğal lideridir. Öğretmen sınıfındaki özel eğitime muhtaç çocuğun belirlenmesinde profesyonelce olmamak kaydıyla diğer davranış bilimlerinde sıklıkla kullanılan “klinik yaklaşımı” izleyebilir. Öğretmen sorunun ne olduğunun belirlenmesi aşamasında mesleki sınırlarını aşmadan kısaca gözlem, görüşme ve test etme yöntemlerini uygulayabilir.
Gözlem : Görme ve işitme duyularımızla yaptığımız bir bilgi edinme yoludur. Öğretmen ders sırasında amaçlı bir duyarlılıkla (tıpkı bir anne ya da babanın çocuğundaki en ufak bir değişmeyi fark etme duyarlılığı gibi) öğrencilerini izler. Öğrenci akranlarından beklenmeyen bir tepki, bir davranışı sergilediği zaman (örneğin; yalan söylemeye başlaması, notlarının ısrarla düşmeye başlaması vb.) öğretmen bu değişmeyi fark edebilmelidir.
Görüşme : Görüşme öğretmenin bu konuda uyarıldığını, motive olduğunu ve çocuğun ne sorunu olduğunu anlamaya niyetli olduğunu açıkça gösteren bir bilgi edinme şeklidir. Görüşme çocuğu incitmek, suçlamak yada yargılamak için yapılmayacağı için öğretmenin görüşme isteğini çok uygun bir dille yapması ve çocuğun yargılanma duygusunu hiç yaşamaması gerekir. Görüşme öğretmenler odası, koridor yada müdürün odasında ve başkalarının şahitliğinde yapılmamalıdır. Mümkünse ve okulun görüşme odası varsa orada okul çıkışında yada derslere başlamadan önce yapmak uygun olabilir. Çocuğun özürü çok belirgin ve önemli bir duyu kaybıyla yada kişilikle ilgiliyse, öğretmen daha detaylı bilgi almak üzere çocuğun iznini alarak ailesiyle görüşebilir. Görüşme samimi, yargının hiç olmadığı bir şekilde devam etmelidir. Öğretmenin görüşme isteği öncelikle çocukta güven ve kabul duygularının gelişmesini sağlayacaktır. Kendisinin önemsendiğini gösterecek, sorunun çözümü için çocuğun aktif katılımını sağlayacaktır.
Test etme : Özel eğitime muhtaç çocukların tespiti için profesyonel biri tarafından tanı konulmasının vazgeçilmez bir önemi vardır. Özellikle bazı testlerin sonuçlarının yorumlanması uzmanlık ister. Buna rağmen öğretmen, öğretmenlik yaptığı okulda bazı basit testleri ve özellikle grup tarama testlerini kullanarak çocukların hangisinde sorun olduğu, ne derecede engelli olduğu, ne gibi müdahalelerin yapılacağı ve hangi düzeyde kimlerden yardım alabileceğini tespit edebilir. (Can.2002.s,217)
6.4. Özel eğitime muhtaç çocukların tanılanmasında öğretmene düşen görevler:
Öğretmenler sınıfındaki özel eğitime muhtaç çocukların yanında öğrencilerin sorunlarını “sorun tarama testleri” ile tespit edebilir. Bu listeler sınıfa grup olarak uygulanır ve sınıfta en fazla yada en şiddetle hissedilen sorunların ne olduğu tespit edilebilir. Burada öğretmenin duyarlı olacağı nokta bütün çocuklar arasında özel eğitime muhtaç çocuğun dışlanıp-dışlanmadığıdır. Sınıfın ön yargıları ve engelli bir çocuğun konum olarak sınıfın neresinde olduğunu görmek mümkün olacaktır. İlköğretimin özellikle alt sınıflardaki öğrencileri engelli çocuklara karşı yoğun negatif duygular içinde olduklarını göstermektedirler. Özürlü bir çocukla kimse oynamak istememektedir. Şayet bir grup oyun oynuyorsa engellinin oyunda bir ayrıcalıklı bir konumu olduğu sezilmektedir. Örneğin; engelli bir öğrencinin oyun kuralları gereği oyundan çıkması gerekirken arkadaşları fazladan bir şans daha vermekte, onu korumaya almaktadırlar. Onlarla tartışmaya girdikleri zaman engelli olmayanların kaybeden taraf olmayı gönüllülükle kabul ettikleri bilinmektedir. (Can.2002.s,213)
7. ÖZEL EĞİTİM VE ÖĞRETMENİN REHBERLİK GÖREVİ
Ülkemizde yaklaşık olarak 4 milyon çocuk özel eğitime muhtaç durumdadır. Bunun yaklaşık 1/10u kadar özürlü çocuk eğitim almaktadır. Bunun büyük bir çoğunluğu da özel kuruluşlar vermektedir. Ancak bu yeterli değildir. Eğitim görmeyen çocukların da eğitime ihtiyacı vardır. Ülkemizde son yıllarda özel eğitime muhtaç çocuklar için önemli gelişmeler olmaktadır. Ülkemiz yapısal yönden sosyal, ekonomik ve hukuksal olarak yeniden yapılanma süreci içindedir. Bu süreç içinde insan hakları , çocuk hakları ve özel eğitime muhtaç çocuk hakları ve eğitimleri konusunda gelişmiş ülke normları kabul etmemiz konusunda önemli ilerlemeler olmaktadır. Bu gelişmeler olumlu yönde olursa yakın zamanlarda ülkemizde de özel eğitime muhtaç çocuklar diğer olağan çocuklarla birlikte normal okullara devam edebilecektir. Zaten önemli eksikliğini hissettiğimiz özel eğitim ve rehberlik alanlarında daha yoğun sorunlar yaşayacağımız anlamına gelebilir. Sorunun çözümü için bütün öğretmenlerin bu konuda rol almalarının sağlanması gelişmiş ülkelerde olduğu gibi her öğretmenin mezun olmadan en az 6 tane özel eğitim dersini başarı ile tamamlamış olması ve dolayası ile bütün yeni mezun öğretmenlerin özel eğitim konusunda duyarlı ve bilgili olmalarının sağlanması gerekecektir. Bu sürecin bir gereği olarak Yüksek Öğretim Kurulu öğretmen yetiştiren kurullarda rehberlik kurallarının konmasını ve okutulacak konuların içine Özel Eğitim Ve Rehberlik başlığı altında bir konunun dahil edilmesin sağlamıştır.
Öğretmenlik mesleği ve rehberlik mesleği çocuğun gelişmesi ve sağlığı ile ilgili olsa da mesleki anlamda öğretmenlik ilkeleri ile rehberlik ,ilkeleri çoğu yerde bağdaşmamaktadır. Örneğin öğretmen ders anlatır, değerlendirme yapıp not verir, zayıf-güçlü öğrencileri vardır. İyiyi kötüyü değerleri inançları öğretir. Mümkünse bütün çocuklar onun için eşittir. Eşit davranmayı ilke edinir. Çocukları estendik yönde değiştirmek için uğraşır. Okul psikolojik danışmanı ise (rehber) öğretmen değildir. Öğretmen gibi davranmaz. Ona göre her öğrenci başarılı olabilir. Onlarla bireysel olarak ilgilenmek gerekir. Çocukları toplumun istediği yönde değiştirmek yerine onları zaten iyi özelliklerle donanmış ve iyi olmaya ve kendilerini anlamaya çalışan güçlü bireyler olarak kabul eder. Nasihat etmez , suçlamaz, not vermez, öğrenciyi olduğu gibi kabul vardır. Onların inançları, değerleri yetenek ve ilgilerini değiştirmeye zorlamaz onları geliştirmeleri ve farkına varmaları için yardımcı olur. Son yıllarda yapılan bazı düzenlemelerle bazı sorunların yaşanmasına önüne geçilmiştir. Örneğin okul disiplin kurulları ve disiplin anlayışı konusundaki değişiklikler öğretmeninde rehberlik ilkelerine ters düşmeden çocuğu yönlendirebilmesine fırsat vermiştir.
Sınıfında özel eğitime muhtaç bir çocuğun olduğunu öğrenen öğretmenin öğrencinin sorunlarının tanılanmasında ve öğrencinin sınıf içindeki varoluşunun sürdürülmesinin sağlanmasında önemli görevi vardır. Öğretmen bütün öğrencilere öğretmenlik görevinin dışında rehberlik edebilir onlara sosyal , psikolojik , mesleki ve gelişim sorunlarında yardımcı olabilir.
Öğrencilerin sosyal , psikolojik , mesleki ve gelişim sorunlarında yardımcı olabilir.
1. Öğrenciler özel eğitime muhtaç olsun ya da olmasın sınıfındaki diğer öğrenciler arasında kendini güvende hissedebilmelidir. Özellikle özel eğitime muhtaç bir çocuk kendisini arkadaşları arasında güvende hissedemez. Özellikle ilköğretimin ilk yıllarında çocuklar kendilerine benzemeyen özürlü /engelli çocuklara karşı itici, dışlayıcı bir tutuma sahip olurlar. Yapılan bazı araştırmalarda öğrencilerin engelli öğrencilerle oyun oynamak istemediklerini, onlarla yarışmaktan kaçındıkları oyun içinde ise avantajları kolayca ellerinden bıraktıkları gözlenmiştir. Örneğin ; çocuklar engelli biri ile tartışmaktansa yenilgiyi kabul etme eğiliminde olurlar. Özel eğitime muhtaç çocuk akranlarının bu tutumundan son derece rahatsızlık duyar. Bu rahatsızlık kendini güvende hissedememek olarak gelişir. Öğretmen sınıfın özürlü arkadaşlarına ilişkin olumsuz tutumunu söndürmek ve yeni bir tutum geliştirmelerinde onlara rehberlik edebilir, yardım edebilir. Bunun içinde kompozisyon yarışmaları yapabilir. Münazaralar ile çocukların istendik yöndeki fikirleri yaşayarak ifade etmelerine fırsat verilir. Bu türden önemli öğrenme yaşantıları çocukların tutumlarının olumlu yönde gelişmesini sağlayabilir. Öğretmen aralıklı pekiştirme tarifelerini uygun olarak tutumun sürdürülebilmesini ve kazanılmasını sağlayabilir. Olumlu tutum engelli çocuğun kendini güvende hissetmesini sağlayacaktır.
2. Özel eğitime muhtaç çocuk akranlarının yanında yetersizlik duyguları geliştirir. Bu onun olumsuz bir benlik imajı geliştirmesine sebep olur. Öğretmen engelli öğrencinin farklı yetenek ve kişilik özelliklerini ön plana çıkaracak etkinliklerle çocuğun tanınma açlığını giderebilir. Bu etkinliklerde engelli çocuklarla diğerlerinin bir grup olarak takım sorumluluğunun birlikte geliştirmelerine olanak sağlanır. Öğrencinin grup içinde ve sınıfta önemli ve kabul edilen biri olarak olumlu benlik imajı geliştirmesi sağlanabilir.
3. Özel eğitime muhtaç çocuklar tıpkı diğerleri gibi duygularını rahatça ifade edemeye bilirler. Öğretmen bir yandan model olarak diğer taraftan çocukların kendilerini olabildiğince rahat bir şekilde ifade etmelerine fırsat vererek onların duygularını yaşayabilmelerine yardımcı olabilir. Duygular reddedilme , kendini güvende hissedememe ya da eleştirilme korkusu ile çoğu zaman duygularını rahatça ifade edemez. Bastırılmış dışa vurulmamış duygular yoğun kaygıların kaynağını oluştururlar. Öğretmen her öğrencinin ne hissettiğini söyleyebileceği ve yargının , yıkıcı eleştirinin olmadığı bir ortam hazırlayabilir. Bunu drama ve oyunla gerçekleştirmek daha kolay olacaktır. Öğrenci korkusunu , sevgisini , kıskançlığını , öfkesini, yalnızlık duygularını , rahatça ifade edebildiği bir sınıfta kendisi olabilir, öğrenebilir, sorumluluk alabilir, paylaşabilir ve mutlu olabilir.
4. Özel eğitime muhtaç çocuklarda iletişim sorunları diğer akranlarına göre daha yoğundur. Öğretmen özel eğitim öğretmeni ve okul psikolojik danışmanının da desteğini alarak dinleme , soru sorma, aydınlatma ve yorumlama yaparak onların iletişime açılmalarını sağlayabilir. Bu aynı zamanda çocuğun kabul edilmesi anlamına gelir. İletişim ve anlaşımın etkili olabilmesi için öğretmen okul psikolojik danışmanının desteğini alarak özellikle aktif dinleme , akıcı dinleme ve yansıtma yaparak iletişimin en verimli şekilde yaşanmasına fırsat verir. Bu ciddi bir öğrenme yaşantısıdır. Sınıf içinde engelli ile engelli olmayan öğrenci eşli oyunlar yada drama yardımı ile iyi anlaşan birbirlerini tanıyan, ve hatta birbirlerine karşı sorumluluklarını üstlenmeye gönüllü kişiler olmasını sağlayabilir
5. Engelli çocuklar genelde sosyal uyumsuzluk gösterirler. Bu uyumsuzluk özellikle engelli olmayan akranları arasındayken daha yoğun olmaktadır. Engelli çocuklarla engelli olmayan çocuk arasındaki fark, onların bir rekabete girmelerini engelleyecek düzeyde algılandığı için sosyal uyum sorunları yaşanmaktadır. Öğretmen öğrenciler arasındaki rekabeti canlı tutacak etkinlikler düzenleyebilir. Engelli çocukların yeteneklerini en üst düzeyde sergileyebileceği yarışmalar , projeler geliştirebilir. Örneğin bilgisayar becerisi iyi olan ortopedik özürlü bir çocuk sınıfın leb sayfasının hazırlanması amacı ile düzenlenen leb yarışmasında başarı verebilir. Bu başarı duygusu diğer özürlü çocuklar tarafından da paylaşılır. Diğer çocuklarda olduğu gibi engelli çocukların başarıları da tüm okul personeli de öğrencilerin tanıklığında ödüllendirilmelidir.
6. Öğretmen çocukların kendilerini, engellerini ve be konudaki duygularını açıkçæ ifade etmelerine fırsat verebilir. Bu yolla öğrenci değersizlik duygularından kurtulabilir. Kendini ifade edemeyen engelli öğrenci spottan olmayı başaramaz. İlgi değer ve yeteneklerini dışarı yansıtamaz. Öğretmen yeri geldiğinde kendini açarak, kendi yetersizlik duygularını onlarla paylaşarak bir model oluşturabilir.
7. Öğretmen okul psikolojik danışmanı ile birlikte engelli ve engelli olmayan öğrencilerde etkileşim grupları oluşturabilir. Etkileşim ağırlıklı geçen grup yaşantıları öğrencilerin kendilerini anlamalarına kişiler arası ilişkilerde başarılı olmalarına, benlik tasarımlarını olumlu yönde geliştirmelerine fırsat verecektir. Bu grup yaşantıları duyguları yaşamayı karşısındakinin duygularını hissetmeye ve uygun tepkilerde bulunmalarını kolaylaştıracaktır. Bunun sonucunda öğrenci bütün yaptıklarının sorumluluğunu alma cesareti geliştirecektir.
Grup yaşantıları sonucunda engelli olmayan öğrencilerin engelli arkadaşlarının ihtiyaç ve sorunlarına daha duyarlı olması sağlanabilir. Öğretmen bütün bu yaşantılar sonucunda öğrencilerin ilgi, değer ve yetenekleri hakkında daha fazla bilgi sahibi olacaktır
8. öğrencilerin arkadaşları arasında karşılaştığı iletişim sorunları ile ilgili olarak ebeveynden bilgi alma , onlara bilgi verme ve işbirliğinde bulunması çocuğun sadece okulda değil evinde de desteklendiği , benimsendiği inancı geliştirmesini sağlayacaktır.
9. Öğretmen öğrenciye dolaylı bir şekilde de yardım edebilir. Öncelikle anne ve babanın çocuğunu kabullenmesine ilişkin duygularını geliştirilmesine yardım edebilirler. Ebeveynin çocuğunun engelli olması nedeni ile geliştirdiği suçluluk ve bir hata yada günahının cezasını çekiyor olma duygusundan kurtulmalarına yardımcı olabilir. Bu konuda profesyonel bir yardım almasına aracı olabilir. Bunun için en iyi yollardan biri sınıfındaki engelli çocukların ebeveynleri ile bir grup oluşturmak , okul psikolojik danışmanı yada kurum dışından bir psikologun desteğini almaktır
10. Sınıfındaki işitme ve diğer engelli çocukların anne ve babaları ile oluşturduğu grupta çocukların eğitim ve öğretimleri açısından yeni gelişmeler ve olanaklar konusunda aydınlatma yapabilir. Toplumsal kaynaklara nasıl ulaşılabileceği, son yıllarda geliştirilen kulak içine yerleştirilen mikron elektronik cihazlar ve hangi durumlarda uygulanabileceği konularında bilgiler verilebilir. Uyarıcı olmak için yeri geldiğince yersiz ve aşırı beklentilerin önüne geçmek için doğru bilgilere ulaşmalarına yardımcı olunabilir.
11. Sınıfındaki bütün çocukların temel ve özel ihtiyaçlarına duyarlılık göstererek kendilerini bu alanda geliştirebilir ve gerektiği yerde müfredat programlarına çocukların problemleri ve çözüm yollarına ilişkin katkısal bilgi sağlayabilir.
12. Okulundaki diğer branş yada sınıf öğretmenleri ile bir araya gelerek daha etkin ve sürekli hizmet vermenin yollarını arayabilir. Farklı konularda yada farklı engellilik durumlarına ilişkin farklı bilgilere ulaşmadaki zorluğu kendi aralarında komisyonlar kurarak daha kısa sürede giderebilirler. Her iki öğretmen bir özür grubuna ait bilgileri ve kaynakları diğerleri ile paylaşarak daha etkin bir çalışma grubu oluşturabilir. Bu konuda özellikle internetten çok fazla yararlanma şansı vardır. Örneğin www.speciailed.abaut.com
13. veya www.kidsource.com , www.about.com gibi adreslerden binlerce özel eğitim öğretmeninin bilgi ve deneyimlerini paylaşma şansı olacaktır.
14. Çocukların fizyolojik gelişimleri ve engelliliğe neden olan gelişmeler hakkında detaylı bilgi edinerek bu konuda hem topluma hem de engelli çocuk ve çevresine katkısal bilgi sağlayarak rehberlik ve bir anlamda koruyucu sağlık hizmeti verebilir.
15. Okul içinde ve çevresinde kişiler arası ilişkileri geliştirme amacı ile öğrencilere , velileri ve öğretmenleri çeşitli grup aktivitelerine yönlendirebilir. Örneğin ; bir öğrenci velisi engelli ve engelli olmayan ikişer öğrenci, bir öğretmen ve bir okul psikolojik danışmanlarında oluşmuş bir kaynak tarama kurabilir. Bu komisyon çeşitli yollarla özellikle internet ile elde edilen bilgileri her iki haftada bir web sayfası aracılığı ile yada klasik yöntem olan ilan tahtasında rapor edebilir.
16. Öğretmen bazı öğrencilerin özel ihtiyaçları konusunda okul aile birliği derneği ve gönüllülere bilgi verebilir. Kendi imkanları ile ihtiyaçlarını karşılayamayan engelli öğrencilerin ihtiyaçları bu yolla karşılanabilir. Örneğin dernek gönüllüleri şehir içindeki esnafı gezip onlardan doğrudan para yada ihtiyaç duyulan malzeme yi veya aracı temin edebilirler. Bu yolla çok az işitebilen çocuklar ameliyat ettirilip daha iyi duyar hale gelmeleri sağlanabilir. Fiziksel engelli çocuklar için kampanyalar düzenleyerek tekerlekli sandalye, görme engelli çocuklar için üniversite öğrencileri ile bir çalışama başlatıp “konuşan kitaplar” temin edilebilir. Bu konuda kamu yararına çalışan dernek ve vakıflardan da destek almak mümkündür.
9. ÖZÜRLÜ ÖĞRENCİNİN MESLEKİ GELİŞİMİ İLE İLGİLİ ÖĞRETMENLERİN
REHBERLİK GÖREVLERİ
1. Öğretmen sınıfındaki bütün öğrenciler ile birlikte engelli çocukların da yeteneklerini, sınırlılıklarını , ilgilerini değerlerini tanımalarına ve kendi özelliklerine uygun programları seçebilmelerine yardımcı olabilir. Öğretmenin bu konudaki en büyük yardımcısı okul psikolojik danışmanıdır. Son yıllarda sıkça yapılan bir uygulamaya göre eğer bir okulda , okul psikolojik danışmanı yoksa il-ilçe Milli Eğitim Müdürlükleri marifeti ile okuldaki ihtiyaçlar gerekçe gösterilerek geçici görevlendirmeler yapılabilmektedir. Bu yolla Okul Psikolojik Danışmanından profesyonelce destek sağlanabilir.
Çocuğun korkusu belirlenmelidir. Eğer , güçlüklerinin temelinde ne olduğu anlatılırsa çocuk her yönden engelli olmadığını sadece bir veya birkaç alanda engelli olduğunu görebilir. Çocuk böylece gerçek yeteneklerini keşfedip geliştirebilir. Öğretmen çocuğa yeteneklerine uygun görevler vererek bu alanda gelişmelerine katkıda bulunabilir. Bütün bu farklı ilke ve uygulamalar öğretmenin okul psikolojik danışmanı ile işbirliği içinde çalışması sonunda daha iyi bir düzene girebilir. Nitekim sınıf yada branş öğretmeni çocuklarla en fazla birlikte olan kişiler oldukları için çocukların bir bütün olarak gelişmelerinin sağlanmasında anahtar rolü üstlenecektir. Özel eğitime muhtaç çocukların eğitiminde öğretmen bir yandan öğretmenlik görevlerini yapabilecek , yeri gelince çocukların sosyal , duygusal ve psikolojik gelişimlerini destek olabilecektir. Ülkemizin bu konuda geçiş aşamasında olduğu varsayılırsa özel eğitimi bilen mesleki çatışmaya düşmeden çalışan öğretmenlere ihtiyaç vardır. (Can.Psikolojik Danışma ve Rehberlik.2002.)
1. Can,G., Altındaş,E., Çam,S., Üre,Ö., Psikolojik Danışma ve Rehberlik, Pegem A Yayıncılık, Ankara, 2002.
2. Özsoy,Y., Özyürek, M., Eripek, S., Özel Eğitime Muhtaç Çocuklar “Özel Eğitime Giriş”, Karatepe Yayınları, Ankara, 1998.
3. Enç, M., Çağlar, D., Özsoy, Y., Özel Eğitime Giriş, Ankara Üniversitesi Eğitim Fakültesi Yayınları No:95, Ankara, 1981.
4. Sarı, H., An analysis of the policies and provision for children with special educational needs in England and Turkey, Yayınlanmamış Doktora Tezi, School of Education, Oxford, Oxford Brookes University, 2000.
5. Sarı, H., Kaynaştırma eğitimi veren ilköğretim okullarındaki I. Devre Beden Eğitimi dersine giren öğretmenlerin özel eğitime yönelik tutumlarının analizi, III. Akdeniz Spor Bilimleri Kongresi, Antalya, 2001.
6. Sarı, H., Contemprary approaches toward identification and assesment of children with SEN: from the Global Perspective; Global Avereness Society International sevent Annual Conference, 1998.
7. Kirk, S., A.J. Gallagher, Educating Exceptional Children, Houghton Mufflin Com, 1989.
8. Ataman, A., Özel Eğitim; Eğitim Bilimine Giriş, Gazi Kitapevi, 1997.
9. Çağlar, D., Geri Zekalı Çocuklar ve Eğitimi, Ankara Üniversitesi Eğitim Fakültesi Yayınları No:82, Ankara, 1979.