Rehberlik hizmetlerinin anlaşılmasında uyum (adaptation, adjustment) önemli kavramlardan biridir. Uyum insanın yaşamını devam ettirmesi ve bunu başarmak için gerekli olan kapasitesi,i bunun yanında bireyin dış dünya ile ilişkilerindeki dengesidir. Yaşamın gereklerini algılamak, yaşımı işleten kuralları keşfetmek de uyumun tanımları arasına girer. (CAN, GÜRHAN, 2002,S.115) Uyum kişinin kendisiyle barışık olmasını gerektirir. Kişinin kendisi ile olan uyumu en zor veya karmaşık olanıdır. İhtiyaçlarını en gerekli olandan kendini gerçekleştirmeye kadar bir hiyerarşi içerisinde karşılaması uyumu kolaylaştırır. Kişinin kendisiyle uyumu içsel yolculuk yapmasını gerektirir. Gizilgüçlerini işleyerek yeteneklerini geliştirmeli; kendi doğal yapısını tanımış ve olduğu gibi kabul etmelidir. (BAKIRCIOĞLU,1994,S,98)
Rehberlik hizmetlerinin temel hedeflerinden biri kişinin uyumunu sağlamaktır. Bunu gerçekleştirirken kullandığı en önemli yöntem gelişimsel çizgiyi incelemek ve gelişimi olumlu yöne; büyüme, olgunlaşma ve öğrenmeye kanalize etmektir. Bu açıdan bilişsel, duygusal, sosyal, moral ve fiziksel gibi gelişim alanlarının, gelişim özelliklerinin bilinmesi gerekir.
Okullarda psikolojik hizmetlerin yapısı gelişim düzeylerine göre ele alındığında, rehberlik hizmetlerinin üzerinde durması gereken konulardan bazılar şunlardır:
- Fiziksel becerileri geliştirebilme
- Kendine yönelik olumlu tutum geliştirebilme
- Akranlarla anlaşabilmeyi öğrenebilme
- Uygun kadınsı ve erkeksi sosyal rolleri öğrenebilme
- Okuma, yazma ve aritmetik konusunda temel becerileri öğrenebilme
- Günlük yaşamın temel becerilerini öğrenebilme
- Vicdan, ahlaki yargılama ve değerleri geliştirebilme
- Kişisel bağımsızlığı başarabilme
- Sosyal grup ve kurumlarla olumlu tutumları geliştirebilme
BİREY VE PROBLEMLİLİK
Kişisel problemlilik, kişinin sahip olduğu belli bir özelliğin kendisi veya başkası tarafından tolere edilemez olarak algılanmasıdır. Bu açıdan,problemlilik bir taraftan içsel diğer taraftan dışsal veya sosyal bir olgu olarak karşımıza çıkmaktadır. Problemlilik konusunda Freud ve Adler farklı yaklaşımlar ortaya koymaktadırlar. Sigmund Freud'a göre problemlilik olumsuzluk içermekte ve düzeltilmesi konusunda profesyonel yardım gerektirmektedir. Bunların bir kısmı erken gelişim sürecinde etkileşimlerden kaynaklanmaktadır.Değişim konusunda dirençli yapı oluşturan problemlilik,tamamen ortadan kalkması veya çözümlenmesi çoğu zaman mümkün olmamaktadır.
Alfred Adler ise insan doğasına olumlu yaklaşımın uzantısı olarak tüm davranışların amaçlılığından söz etmektedir. Bu kapsamda çocuklarda yanlış amaçlılıklar arasında ilgi ve dikkat çekme, güçlü olma çabası, karşılık verme-intikam alma ve aşağılık duygusu gibi yönelimler bulunmaktadır. Bu problemlilik durumlarının çocuğun basitçe yanlış yönlendirilmesi veya teşvik edilmesi sonucunda geliştiği belirtilir. Bu gibi davranışlar uygun teşvik ve yönlendirme ile özellikle sosyal ilgi geliştirerek uyumlu hale dönüştürülebilir. Alfred Adler'e göre insanlar yaşamlarının ilk yıllarını geçirdikleri çevrelerin etkilerinden kolay kolay uzak kalamazlar. Ruhsal yaşam, yetişkinlik çağında değişik durumlar gösterebilir. Onu tanımak için yaşadığı çevreyi tanımak gerekir.
Sınıf öğretmenliği açısından bir çok problemlilik durumsal veya sosyal içeriktedir. Bu nedenle öğretmenler için tüm problemlilik durumlarını olumlu yönde kanalize edilmesi gerekir. Problemliliğin kaynağında olabilecek nedenlerin ortadan kaldırılması okul veya sınıf ortamında gerekli önlemlerin alınmasıyla değişimi sağlanabilir. Özellikle okul çağı çocuklarının gelişimsel görevlerinin, ihtiyaçları doğrultusunda yapılandırılması bile önleyici rehberlik açısından yeterli olabilmektedir. Öğrencinin ister düşünce, ister davranışlarına ilişkin açmazları belli gelişim basamaklarında ortaya çıkan problemlilik olarak ele alındığında bunlarla başa çıkma da farklılık gösterir. Örneğin, ergenlik döneminin ortalarında içe dönük eğilim ve benmerkezcilik bir problem olarak karşımıza çıkar. Fakat bunun gelişimsel bir özellik olduğu bilindiğinde daha farklı veya yapıcı yaklaşım sergilenmesi mümkündür. .(BAKIRCIOĞLU,1994,S,69)
PSİKOLOJİK İYİ OLMA
Psikolojik iyi olma bireye yöneltilen tüm içsel ve dışsal talepler sonucunda kişinin kendine ilişkin anlam, önlem, yeterlik, kontrol ve yaşama gücünü hissetmesidir. İnsan, doğası gereği psikolojik veya fizyolojik sağlıklı olma eğilimlidir. İnsan yaşamı sürdürme iç güdüsüne sahip olduğundan iyi-sağlıklı olma aşırı çabayı gerektiren bir durum değildir.
Psikolojik iyi olma konusunda en temel veriler ihtiyaç karşılama kuramcılarından gelir. maslow'un ihtiyaç hiyerarşisi özellikle karşılanması gereken ihtiyaçlar tabanına dayanır. Bunlar fizyolojik, güvenlik, sosyal ve psikolojik ihtiyaçlardır. Her insan yeme-içme, korunma, güvenlik, ait olma, sevme sevilme ve özgüven ihtiyaçları doğrultusunda bir kimlik yapısıyla kendini önemli ve anlamlı hissetme ihtiyacı içerisindedir. Bu ihtiyaçlar evrenseldir ve değişmez. Fizyolojik ihtiyaçlardan psikolojik ihtiyaçlara doğru ihtiyaçların giderilme zorunluluğu vardır.
Temel gereksinimlerin, kendi içlerinde aşama sırasına göre öncelik taşımalarına karşılık , gelişim gereksinimlerinde bu tür bir öncelik sırası yoktur. Kendini gerçekleştirme aşamasında duyulan gereksinimler, kişilerin bireysel özelliklerine ve becerilerine göre değişiklik göstermektedir. Maslow!a göre sağlıklı insan temel gereksinimlerini gidermiştir. (CAN,GÜRHAN,2002,S,117)
William Glasser temel insan ihtiyaçların; yaşamını devam ettirme, ait olma, sevme-sevilme, güçlü olma ve eğlenebilme olarak açıklar. İnsan davranışlarındaki anormallik veya psikolojik iyi olmama durumu bu ihtiyaçlardan birinin karşılanmama algısına bağlıdır. Bu ihtiyaçlar evrensel olmasına rağmen, bunlara ilintili istekler öznel, kişiden kişiye değişkenlik gösterir. Bu açıdan bir çocuk için sınıf geçme yeterli olurken, diğeri ancak en iyi notu aldığında kendini iyi hisseder.
Suzana Kobasa ise psikolojik iyi olma konusunda zorlanmanın önemine değinerek, insanın zorlanma karşısında üç yaklaşım sergilediğini belirtir. Bunlar mücadele, bağlılık ve kontrol algısıdır. Herhangi bir problemlilik durumunda mücadele edebileceğini düşünen bir kişiyi bu durumu psikolojik iyi olmayı olumlu etkiler. Bağlılık, sahip olduğumuz kaynaklara, kişilere, yöntem ve süreçlere sıkıca bağlı kalmaktır. Belirtilen durumlar anlamında bağlılık ve süreklilik sergilemek psikolojik iyi olmayı devam ettirici etkenlerdendir. Kişinin her şeyden önce kişisel özelliklerini belli tutarlılık içerisinde kontrol etmesi gerektiği gibi durumsal ve çevresel etkenlerin kontrol altına alınması psikolojik iyi olmayı olumlu etkiler.
Psikolojik iyi olma konusu gelişimsel dönemlere göre de farklılıklar gösterir. İlköğretim, orta öğretim ve yüksek öğretimdeki öğrencilerin veya bireylerin psikolojik iyi olmaları konusunda etkenlerin farklı olduğu söylenebilir. İlköğretim çağı çocuklarında psikolojik iyi olmayı sağlayan etkenleri şöyle sıralanmaktadır.
Sınıf rehberlik etkinlikleri psikolojik iyi olma konusunda en önemli işlerden biridir.
Sınıf rehberlik etkinliklerinde yer alan öğrencilerin benlik saygıları yükselmekte ve psikolojik iyi olma konusunda daha etkin bir rol alabilmektedir.
Bu öğrencilerin genel stres düzeyleri azalmakta ve daha etkili başa çıkma konusunda eğilim göstermektedirler.
Bu öğrenciler paylaşma, geri bildirim alma ve verme, bilgi kaynaklarını kullanma konularında daha etkili olmaktadırlar. Diğer taraftan, fiziksel sağlıkları konusunda da daha bilinçli konuma gelmektedirler.
Bunun yanında öğrencileri ders dışı etkinliklere yönlendirme, boş zamanlarını nasıl değerlendirebilecekleri konusunda rehberlik sunma, sportif faaliyetlere katılma, sanat ve müzik çalışmalarına teşvik etmenin genel anlamda psikolojik sağlık yanında fiziksel iyi olmayı da artırdığı belirtilmektedir.
UYUMA TÖNELİK PROBLEM ALANLARI
İlişki Problemleri:
Okul rehberlik hizmetlerinde en çok karşılaşılan sorunların başında ilişki problemleri gelmektedir. Okulun önemli görevlerinden birisi çocuğun sosyalliğe yatkın davranışlar kazanmasını sağlamaktır. Gelişen ve büyüyen çocuğun, arkadaş ve akran gruplarıyla sağlıklı ilişkiler geliştirebilme ve bunları sürdürebilme becerisiyle donanması gerekir. Çocuk, gelişimsel özellikleri aile faktörü ve çevresel nedenlerden ötürü arkadaş ve akran gruplarıyla problem yaşaması kaçınılmazdır.
Özgüven:
Özgüven, kişinin kendine yönelik olumlu yargıları, kendini sevmesi ve kendi-siyle barışık olmasıyla ilgilidir. Çocuklarda karşılaşılan problem alanlarından biri de özgüven eksikliğidir. Erikson'a göre 0-1 yaşlarında başarılması gereken geli-şimsel görevdir. Kişinin tüm çabalarının altında bu duygu yatar. Kendine güveni eksik olan kişi, akademik, sosyal ve diğer konularda zorluk yaşar. Çocukların ve ergenlerin başkalarıyla karşılaştırılması özgüvenlerini zedeler. Çocuğa kendini ifade etme fırsatı verilmelidir.
Benlik Saygısı:
akademik ve sosyal performansın önemli belirleyicilerindendir. Kişinin kendi fiziksel ve zihinsel özelliklerine yönelik değer atfetmesidir. ( Benlik Saygısı ile ilişkili kavramlar benlik kavramı, benlik imgesi ve ideal benlik kavramlarıdır. Benlik; olumlu ve olumsuz formlar olabilir. Benlik imgesi; kişinin sahip olduğu tüm özelliklerin (olumlu-olumsuz) farkına varmasıdır.) Demokratik olmayan aile ortamları, çocuğun başarısızlıklarla yüzleştirilmesi, belirli zihinsel ve fiziksel yetersizliklere sahip olması düşük benlik saygısı ile ilgilidir. Çocuğa değer verilmesi, kabul ve onay görmesi, benlik saygısını geliştirir.
Korku ve Kaygılar:
Çocukların korkularının kaynağında; -güvensizlik, -olumsuz yaşantılar, -yanlış bilgilendirme, -ebeveyn tutumları, -öğretmen tutumları, -cezalar, -aşırı genellemeler, korku içeren masal film ve hikayeler gelmektedir.çocuklarda rastlanan korkular genelde okul, başarı ve sosyal ilişkilerdir. Çocuklarda veya yetişkinlerde korku nesnesinin belli olmaması kaygıdır ve ortadan kaldırılması güçtür. İçine kapanma, yerli yersiz ağlama, insanlardan kaçma v.b. korku ve kaygı güven duygusunu yok eder. Bu nedenle ebeveyn ve öğretmen önce güven duygusunu geliştirmelidir.
Kimlik ve Kendini Tanıma:
Ergenlerin farklı olma çabaları, yetişkinleri veya otoriteyi takmamaları, başkalarının bakış açılarını anlamakta zorlanmaları, zaman zaman kendine özgü iç dünyalarında yaşamaları gibi sorunlar ergenin kimlik oluşturma süreciyle ilgilidir. Kimlik gelişimini etkileyen faktörlerden birisi daha önceki gelişimsel görevlerin yerine getirilip getirilmemesiyle ilgilidir. Otoriter, baskıcı, koruyucu uygun rehber ve modellerin bulunmadığı ortamlarda ergenlerin sağlıklı kimlik gelişimlerinin olması beklenemez. Kimlik gelişiminin başarılı ve sağlıklı olması için kişinin kendini tanıması, özelliklerinin farkına varması, yeteneklerini bilmesi kendini tanıma açısından önemlidir.
Karşı Cinsle İlgili Problemler:
İlköğretimin ikinci kademesi ve lise çağında ortaya çıkmaktadır. Her iki cins açısından bir çok konunun ailede veya okulda tam olarak işlenmemesi, baskıcı, onaylamayıcı tutumların karşı cinslerle ilgili problemlerin, cinsiyet rolleri konusunda yaşanan sorunlarla birlikte problem oluşturur. Karşı cinsle ilgili sorunlar, kişinin arkadaşlık ilişkilerinde, akademik performanslarında, kendine güveninde ve diğer alanlarda sorun yaşamasına neden olur.
Ailevi Problemler:
Okul çağı çocuklarının problem alanlarının ilk sıralarında ailevi problemler gelmektedir. Aile, kişinin yaşamında belirleyici, yönlendirici, rehberlik edici, güven verici gibi bir çok fonksiyonelliğe sahiptir. Ailenin içinde bulunduğu ekonomik güçlükler, ebeveynler arasındaki geçimsizlikler, işsizlik rol çatışmaları, baskı ve zorlamalar gibi nedenlerden dolayı çocuklar üzerinde problemlere neden olur.
Akademik/Mesleki Problemler:
Öğrencilerin problemlerinin okulda en çok göze çarpan boyutu akademik sorunlardır. Bu sorunların bir kısmı zihinsel faktörlere bağlı olurken, bir kısmı da aile sosyal çevre ve duygusal kaynaklı olabilmektedir. Diğer bir problem alanı da mesleki gelişimdir. Ergen yada çocuğun yeteneklerinin keşfedilmesi, kendini tanıması, ilgi alanlarının zenginleşmesi mesleki gelişim ile doğrudan ilgilidir.
Değer Yargıları ve kuşak Çatışması:
Toplumda yetişkin kültürün baskın değer yargıları, genç kuşaklar tarafından önemsenmiyor olabilir.Özellikle okul ve aile, değer yargılarını çocuğa kazandırma konusunda baskıcı ve ısrarcı olur. Alışkanlıklar, giyinme, ilişki kurma boş zamanları değerlendirme gibi konular üzerinde değer farklılıkları oluyor. Kızlar, erkeklere nazaran yetişkinler tarafından baskı altında tutulmaktadır. Değer yargılarından kaynaklanan çatışma alt sosyo- ekonomik gruplardan gelen çocukların değer yargılarında sorun yaşar.
Bağımlılık ve Bağımsızlık:
Çocukların gelişim sürecine bağlı olarak bağımsızlık duygusunu kazanmaları gerekir. Çocuk iki yaşından sonra yavaş yavaş bağımsızlık duygusunu fırsat bulduğu oranda geliştirir. Fiziksel, bilişsel, duyuşsal ve sosyal yeterlilikleri ölçüsünde bağımsızlığını sergilemek ister.
Bağımlı olmak ise çocuğun seçimlerini, davranışlarını başkalarının onay ve desteğiyle gerçekleştirmektedir.
Anne-Çocuk arasındaki bağlanma zaman içerisinde sağlıklı olarak çözümlenmezse bağımlı kişilik yapısının ortaya çıkması mümkündür. Bu etkenin sonucun-da okul çağında çocukların yetersizlik duyguları sergilemeleri, güven eksikliği, verilen ödevleri ve sorumlulukları kendi başlarına yapmama gibi sorunlar çıkacaktır. (CAN,GÜRHAN,2002,S.124-125-126-127-128)