Perşembe, Aralık 12, 2024

PSİKOTERAPİ
Psikoterapi, davranış bozuklarıyla tıbbi bir sorun olarak uğraşan tedavilere karşın psikolojik tedavi yöntemleri anormal davranışlara psikolojik sorunlar olarak yaklaşan tedavi şeklidir. 19. asrın sonlarında ve 20. asrın başlarında Freud ve izleyicileri bugün hala kullanılan psikanalitik yöntemlerini başlatmışlardır. Psikoterapinin türleri : varoluşçu tedavi, gestal tedavisi, danışandan hız alan tedavi, etkileşimsel analiz ve davranışı değiştirme gibi.

Tedavinin Amaçları

Psikoterapi'nin amaçları ve genel yaklaşımı, danışan ve terapist arasında ilk görüşmede seçilir, ancak terapi süresince amaçlar değişebilir. Terapist bazı bilgi kaynaklarından yararlanarak tedavide neyin gerektiği hakkında bilgi sahibi olabilir. Bir kaynak, hasta ve hastanın yakınlarından alınan yaşam öyküsüdür. Diğerleri ise; fizik muayene, kişinin zeka, kişilik, mesleksel testlerini içeren psikolojik muayenedir. En son olarak terapist , hasta ve ilgili diğer kişilerden profesyonel yardım aramaya yol açan sorunları ayrıntılı olarak anlatmalarını isteyebilir.
Psikologların tedavinin tarihçesinden öğrendikleri önemli bir nokta vardır. Terapist seçtiği yöntemler, kişiliğin biçimlenmesi ve anormal davranışın gelişmesi üzerine olan kişisel inançlarına dayanır. Terapist hasta hakkındaki bilgilere dayanarak sorunların şu kaynaklardan oluştuğuna karar verebilir: (1) çevresel engeller, (2) kişisel engellenmeler , (3) güdüsel çatışmalar,(4) uzun süreli kişilik bozukluğu, (5) gerekli becerilerin yetersiz öğrenimi yada (6) uygun olmayan davranışların öğrenilmesi.
Eğer çevresel engeller vurgulanıyorsa, hastanın tedavisinin amacı, şimdiki yaşam durumunu değiştirmek olur. engellenmelerin kaldırılıp yaşam koşullarının düzeltilmesinde özellikle sosyal hizmet uzmanları yardımcı olurlar. Etkileşimsel analiz ve bazı aile terapileri ile tıkanmış olan iletişim yollarının yeniden açılmasına çalışılır.
Eğer terapist kişisel engellemeler üzerinde odaklaşıyorsa, tedavinin amacı hastaya destek ve güven sağlamak olur. Örneğin, varoluşçular ve danışandan hız alan terapistler hastayı olduğu gibi kabul ederler; destek ve koşusuz sevgi sağlayarak hastanın dünyayı, biraz daha kuvvetli hissederek göğüslemesini amaçlar.
Psikanalistler anormal davranışların altta yatan güdüsel çatışmaların ve köklü kişilik bozukluklarının bir belirtisi olduğuna inanılır, hastanın zorluklarının nedenlerini ortaya çıkarmaya çalışarak, hastanın iç görü ve kendini anlamasına, böylece nevrotik savunmalarını bırakıp esnek, uyumlu davranış biçimleri geliştirmesine yardımcı olur.
Davranışçı terapistler bütün davranışların öğrenme ürünü olduğuna inanırlar. Anormal davranan bir kişi uygun olmayan davranışları öğrenmiş ve kültürdeki gerekli beceriler için yeterli olmayan bir eğitim almış olabilir. Bu görüşte olan bir terapist yeni uyumlar öğrenme ve uygun olmayan davranışlarda öğrenmenin çözülmesi için davranışın değiştirilmesi denen özel teknikler kullanır.

Psikanaliz
Freud'dan yılarca önce psikiyatristler psikoterapi uygulamışlardır. Freudcu olmayan tipik bir terapist yönlendirici tedavi uygulardı. Halende bu çeşit tedavi uygulanmaktadır. Terapist hastayla sorunları, bunların en iyi çözüm yolları üzerinde konuşarak, bazı durumlarda ne yapılması gerektiğini oldukça dolaysız olarak sıklıkla söyler. Şimdi psikologlar tarafından yapılan danışmanın çoğu da yönlendiricidir.
Freud, bastırma(repression) kavramı ve bununla baş edebilme teknikleri ile psikiyatride büyük bir devrim yarmıştır. Freud'un sayıtlısı, hastanın, genellikle nevrotik bir hastanın bilinç dışı çatışmalarının olmasıydı.psikanalizin amacı hastanın duygusal çatışmalarında iç görü kazanmasına yardımcı olmak, böylece kaygıdan kurtulup rahatlama yada çatışmasıyla ilgili durumlarda daha sağlıklı bir şekilde tepki göstermesini sağlamaktadır. Başka bir deyişle bastırma nedeniyle kendi kaygı kaynakları hakkında budala olan insanları alıp onları daha akıllı yapmaya çalışmaktır(Dollard ve Miller, 1950). Psikanalitik tedavi çoğunlukla aylarca hatta yıllarca haftada dört –beş saat görüşmeyi gerektirir. Bu nedenle yalnızca uzun bir tedavi için zamanı ve parası olan kişiler bu çeşit tedaviyi kaldırabilir.

Serbest çağrışım : psikanaliz, terapistin genel işlem ve amaçları açıklamasıyla başlar. Hastalara belirli bir zamanda iyileşmeyi beklemeleri, tutumlarının kendilerinin farkında olmadığı duygusal etkenlere bağlı olabileceği ve buların bilinç dışı güdülere indirgenmesi gerektiği anlatılır.serbest çağrışımda hastanın ne kadar gereksiz yada uygunsuz olursa olsun düşündüğü her şeyi söylemesi gerekir. Hastaların serbest çağrışımı öğrenebilmeleri biraz zaman alır. İşi kolaylaştırmak için terapisti görmeyecek bir şekilde, bir kanepeye uzanırlar böylece terapistin varlığıyla dikkatleri dağılmadan gevşeyebilirler.

Direnç; serbest çağrışım sırasında hasta sıklıkla direnç belirtileri gösterir. Direnç geçmişteki önemli olayları hatırlayamama ve bazı kaygı yüklü konuları konuşamamadır. Bu çeşit direnç, belirtileri çözümlemek için mihenk taşıdır. Terapist hastanın güdüsel çalışmaları ile ipuçlarını bunlardan alır. Hastanın serbest çağrışımları sürdürebilmesi için terapist direnç belirtilerinin geçici yorumunu yapar. Zamanla hasta dirençlerini yener ve ilgili konularda serbestçe konuşmaya başlar.

Düşler ;hastadan analiz sırasında herhangi bir zamanda düşlerini anlatması istenir, çünkü düşlerin bilinç dışına giden kestirme yol olduğu düşünülür. Düşler, isteklerin doyurulmasının gizlenmiş biçimi olarak yorumlanır. Böylece oldukları gibi kabul edilmezler. Analist , psikanaliz ilkeleri doğrultusunda düşlerin yorumlarını yapar.
Aktarım(transferans) ; psikanaliz sürecinde, çocukluğunda başka insanlara karşı geliştirdiği tutumları terapistine geneller. Bu aktarım, terapist ve hasta iyi ilişkiler kurdukları zaman ortaya çıkar. Terapist bir baba figürü haline gelebilir ve hasta gerçek babasına karşı olan ının benzerlerini terapistte yöneltir. Bu duygusal tutumlar olumlu yada olumsuz olabilir.
Aktarımın, analist için iki önemi vardır. Birinci olarak, eğer aktarım olumlu ise ,hastaya güvende olduğu ve korunduğu duygusunu vererek dirençleri daha çabuk yenmesini kolaylaştırır. İkinci olarak aktarım, terapistin hastanın sorunlarını anlamasına yardımcı olur.
Hasta, çalışmanın kaynağı hakkında içgörü kazanmış olarak görüldüğü zaman tedavinin son bölümüne erişilir. Ancak aktarım durumu çözülmeden ve normal doktor hasta ilişkisi kurulmadan psikanaliz sonlandırılamaz.

Danışandan Hız Alan Tedavi:

Danışandan hız alan tedavi, psikanaliz gibi bir görüşme ortamı içinde gerçekleşir. Bu ikisi birer konuşma tedavisi olup daha sonra anlatılacak olan davranış tedavisine benzemezler. Ancak, danışandan hız alan tedavinin sayıtlıları psikanalizden daha değişik ve basittir(Rogers, 1951); hatta temelinde herhangi bir kişilik kuramı yoktur. Terapist yalnızca hastayı sorunları üzerinde konuşturmaya çalışır ve bu konuşmanın, arkadaşça tutum ve yakınlıkla desteklendiğinde sorunların çözümünde yardımcı olacağı düşünülür. Bu çeşit terapinin bir miktar geçerliği olduğu görülmektedir; hiç olmazsa hastaların çoğu kendilerine bakışları yönünden ilerleme göstermişlerdir(Truax ve Carkhuff, 1965).
Danışandan hız alan tedavi danışmanın hastanın sorunlarını birlikte çözümlemede her birine düşen görevleri açıklamasıyla başlar. Terapist yakın ve izin verici bir ilişki kurmak için uğraşır. Terapist daha önceden kararlaştırılmış bir yol izlemesi için hastaya baskı yapmaz; hastanın söylediklerini yargılamaz yada eleştirmez ve duygularını özgürce ifade etmesine yardımcı olmaya çalışır. Bu süreç içinde danışan korkmadan duygularını kabul etme yeteneğini kazanır ve zamanla daha önce bastırılmış duygularını ifade etme olanağı doğar. Danışan duygusal tutumları arsında yeni ilişkiler görmeye başlar ve olumsuz tepkide bulunduğu durumlara olumlu tepkiler geliştirmeye yönelir.

Varoluşçu Tedaviler ; bir bakıma, Rogers'ın danışandan hız alan terapisti var oluşçu tedavi olarak kabul edilebilir. Çünkü, vurgu şimdi ve burada üzerindedir. Varoluşçular, insan kaygı ve mutsuzluğunun kaynağının yaşamın anlamının bulunmaması ve “var olmama ”(ölüm) tehdidi olduğunu düşünürler. Varoluşçu terapist hastanın varolmama korkusunu yenmede ve gizil güçlerini gerçekleştirmede hastaya bir örnek, yaşamda bir anlam bulmuş yada hiç olmazsa varolmanın temel anlamsızlığını anlamış ve ölümden korkmayan “gerçek” bir bireydir. Terapist, hastalarına hem dolaysız hem de empati yoluyla “ dünyada oluş biçimini ” iletmeye çalışır.
Varoluşçu tedavinin çeşitli biçimleri vardır. Aslında varoluşçu görüş, belirli tedavi yöntemlerinden çok fikir kümeleridir. Ancak, bir çeşit uygulamasına gestalt tedavisi adı verilir. Burada gestalt psikolojisi ve psikanaliz birleştirilmeye çalışılır. Gestalt tedavisinde genel amaç, kendilik yeterli güç kazanıncaya kadar kişinin bütünlük duygusunu tamir etmektir.”nevroz büyümenin durması ya da yavaşlaması olduğundan terapi büyümeye yardımcı olur”(Patterson, 1973,s.352).

Diğer Psikoterapiler

Psikanaliz ve danışanda hız alan tedavi, alanda uzun süre baskın olmalarına karışın, her zaman için psikoterapide başka yaklaşımlar olmuştur. Sıklıkla terapist sayısınca psikoterapi çeşidi olduğu söylenir. Çünkü, her terapistin neye inanırsa inansın, kendine özgü bir sitili vardır. Böylece bir psikoterapi ekolünün değişik üyeleri hastalara değişik yaklaşımlarda bulunurlar. Psikoterapide bir çok da moda akımlar vardır. değişik yaklaşımlar, ünlü kişilerin liderliği altında gözde olur sonra da sönerler.
Bu tedavilerden başka tedavilerde vardır. Bunlarda biri etkileşimsel analizdir. Bu çeşit tedavinin ana aracı terapist tarafından yöneltilen iletişim gurubudur. Bu tür gruplarda çaba yalnızlık duygularından kurtulup, daha önce tıkanılmış olduğu hissedilen kişiler arası iletişim yollarını açma yolundadır. Şimdi oldukça fazla çeken başka bir tedavi biçimi de Rolffing'dir(kurucusu Rolf'den dolayı bu ad verilmiştir). Bu oldukça aşırı uçtaki tedavide vurgu beden hareketleri, bedendeki basınç ve duygusal gerginlik dolayısıyla şekilleri bozulmuş olduğu düşünülen kasların düzeltilmesidir.
Dikkat çeken üçüncü yaklaşım ise ilkel ağıt tedavisidir. Bu tedavi bütün nevrozların bir tek nedeni olduğu inancına dayanır- donmuş çocukluk acısı. Hastalarının ana-babalarının neden olduğu düşünülen çocukluk acısını, ana-babalarını çağırarak dindirilmesi sağlanır.

BAZI PROFESÖRLERE GÖRE PSİKOTERAPİNİN TANIMI
Prof. Dr. Cengiz Güleç, psikoterapiyi şu şekilde tanımlamaktadır. “Psikoterapi, daha olgun ve uygun bir ruhsal denge sağlamak amacı doğrultusunda zihinsel ve duygusal bozukluk gösteren hastalara düşünce ve duygu alışverişi kurularak yürütülen bir tedavi bilim ve sanatıdır. Patologlar dışında tüm hekimler az yada çok başarı ve beceri ile belirli bir dereceye kadar psikoterapi yaparlar. Çok genel bir başlık altında söylemek gerekirse, duygusal çatışmaları çözümleyen, bu çatışmalardan doğan kaygı ve gerginlikleri, çöküntüleri azaltan, ruhsal uyum düzeyini arttıran, kişiler arası ilişkileri daha olgunlaştıran tüm teknik ve yöntemlere psikoterapi diyebiliriz. ” (Güleç, s:11,1993)
Prof. Dr. Orhan Öztürk'ün psikoterapi tanımı ise şu şekildedir: “ psikoterapi, çok geniş anlamda, ruhsal yollarla yardım ve iyileştirme demektir. Bu tanıma göre bütün eğindirim , inandırma, kişiyi değiştirme yolları psikoterapi teriminin tanımına girebilir. Hastayı rahatlatmak için yapılan dua, verilen bir muskada psikoterapi sayılabilir. Ancak, hekimlikte ve ruh biliminde kullanılan anlamıyla psikoterapi deyince, çağdaş ruh hekimliği ve ruh bilim bilginlerine dayanan ve hasta ile karşılıklı ilişki ve iletişimi kullanan birtakım uygulamalar anlaşılır.” (Öztürk, s:21, 1989)

PSİKOLOJİK DANIŞMA'NIN BAZI ÖZELLİKLERİ

Psikolojik danışma uygulamalarının gerisinde birbirinden oldukça farklı kuramlar ve anlayışlar vardır. Bir yandan, bu kuram ve anlayışlar psikolojik danışma uygulamalarını etkilemekte; terapist ya da danışmanlar benimsediklere görüşlere göre birbirinden farklı yaklaşım biçimleri içinde danışma sürecini yönlendirmekte; öte yandan, her geçen gün daha da gelişen, çağdaş insan anlayışı ve hümanistik bir yaklaşımla insana verilen değer tüm kuramsal yapı ve uygulamalarda etkisini göstermekte ve bunları birbirine yaklaştırmaktadır. Buna göre, her görüş ve uygulama için geçerli olan noktaları bir araya getirerek, her psikolojik danışma veya psikoterapi sürecinde önemli olan bazı özellikleri sıralamak mümkün olabilir.
Genel olarak psikolojik danışma sürecinin esasını oluşturan ve yaygınlıkla benimsenen belirgin özellikler aşağıdaki gibi sıralanıp açıklanabilir:
1. Psikolojik danışma biri danışman veya terapist, diğeri danışan olmak üzere iki kişi arasında yüz yüze kurulan bir ilişkidir. Danışman bu konuda yetişmiş ve tecrübeli bir uzmandır. Bunun yanı sıra danışman, psikolojik sağlığı yerinde, kendisi ve çevresi ile uyumlu, tutarlı ve bağdaşım içinde bir kişidir. Psikolojik danışmada yardım edilen kişiye “danışan” denir. Danışan kişi kaygılı ve problemlidir; bağdaşmazlık içindedir. Ancak, danışan kişi kaygılı ve problemli olsa da psikolojik yardım ile bu kaygı ve problemlerini yenebileceğinden, psikolojik danışmada danışan kişi normal bir insan olarak kabul edilir ve danışan için asla “hasta” deyimi kullanılmaz.
2. Psikolojik danışma sürecinin esası danışanın davranışlarının değiştirilmesidir. Her psikolojik danışma yardımının sonunda danışanın davranışlarının değişmesi beklenir. Danışan kaygı ve problemleri, uyumsuzluk yaratan davranışları hakkında daha çok bilinçlenir ve kendine en uygun seçimi yaparak yeni davranışlar kazanmaya ve böylece kendini gerçekleştirmeye çalışır.
3. Psikolojik danışma ilişkisi gönüllülüğe dayanan bir ilişkidir. Kendi gönüllülüğü olmadan kimse psikolojik danışma yardımına zorlanamaz. Bu kural danışman için de geçerlidir. Çünkü, psikolojik danışmada danışman, iyi insan ilişkileri içinde, rol yapmaksızın, karşısındaki danışanı anlamaya çalışan, ciddi, açık ve dürüst bir kişidir. Psikolojik danışmada danışan değişmek isteyen kişidir. Bu gönüllü değişme isteği olmadan danışanın davranışlarının değiştirilmesi ve özellikle değişikliklerin kalıcı olması düşünülemez.
4. Psikolojik danışma ilişkisi danışman ile danışan arasında kurulan psikolojik ve terapötik bir ilişkidir. Psikolojik danışma ilişkisinde bilgiden çok duyguların paylaşılması esastır. Danışman danışanı olduğu gibi kabul ederek onu anlamaya çalışır.psikolojik danışmanın esas merkezi danışanın kendisidir. Danışman danışana olumlu bir saygı duyar, onu hiçbir zaman eleştirmez ve yargılamaz. Danışan kesinlikle güvenir. Kaygı yaratan durumu ya da problemi “empatik” bir anlayışla, danışanın kendi görüş açısından görmeye çalışır. Danışman bütün bunları karşı tarafa yani danışana iletmek ve hissettirmek için çaba gösterir.
5. Psikolojik danışma ilişkisi özel ve gizli bir ilişkidir. Psikolojik danışma ilişkisi tüm koşulları ile bu ilişkiye uygun özel bir ortamda sürdürülebilir. Bu ortam, bu amaçla düzenlenmiş uygun bir oda olabilir. Psikolojik danışma odası danışman ile danışanın karşı karşıya oturabilecekleri bir şekilde döşenmiş, dış etkilerden korunmuş, girişi ve çıkışı kolay, dışarıya fazla ses geçirmeyen bir oda olmalıdır. Psikolojik danışma danışan ile danışman arasında kurulan gizli bir ilişkidir. Bu gizlilik tamamen bireye olan saygıdan kaynaklanmaktadır. Danışman psikolojik danışma ile ilgili tüm ahlak ve gizlilik kurallarına kesinlikle uymak zorundadır.
6. Psikolojik danışma sürecinde esas araç danışman ile danışan arasındaki sözlü iletişimdir. Psikolojik danışma ilişkisi genellikle karşılıklı konuşma ile sürdürülür. Esas sorunları hakkında konuşma durumunda olan danışanın kendisidir. Danışman iyi bir dinleyici, danışanı sorunları hakkında daha çok konuşmaya ve bilinçlenmeye teşvik edicidir. Danışmanın görevi bu teşvik edici ortamı yaratmak ve danışanı anlamaya çalışmaktır. Danışanın rahatça konuşması terapiyi kolaylaştırır. Psikolojik danışmada suskunluk halleri de önemlidir. Suskunluk hallerinde de iletişim ve terapi edebilir. Psikolojik danışma ortamlarında, özellikle uzun süreli yardımlarda, gerekirse sözel olmayan başka iletişim tekniklerinden de yararlanılabilir. Bu tekniklerin kullanılması, kuşkusuz, daha çok danışmanlık bilgisi ve becerisi gerektirir. Ancak, belirgin bir ihtiyaç ve sıkıntı ortaya çıkmadıkça hiçbir teknik, sözel iletişime tercih edilmemelidir.
7. Psikolojik danışma yardımı bilimsel ve profesyonel bir yardımdır. Psikolojik danışma yardımı, ancak bu alanda yeterli bilimsel hazırlığı ve tecrübesi olan yetkili danışmanlarca verilebilir. Psikolojik danışma hizmeti arka arkaya belirli işlerin yapılması ile tamamlanabilen bir teknisyenlik hizmeti olmadığı gibi, danışman veya terapist de bir teknisyen sayılmaz. Çünkü, psikolojik danışmada teknikler o kadar önemli değildir. Önemli olan, danışanın, sorunları hakkında daha çok bilinçlenerek değişmesi, yeni davranışlar kazanması ve böylece kendini gerçekleştirmesi için uygun ve teşvik edici bir psikolojik atmosferi sağlayabilmektir. Bu ise gerçekten bilimsel ve profesyonel hazırlığı olan yeterli danışman gerektirir.

PSİKOLOJİK DANIŞMA İLE PSİKOTERAPİ ARASINDA ÖNE SÜRÜLEN BAZI FARKLILIKLARIN ŞEMATİK ANLATIMI

PSİKOLOJİK DANIŞMA KARŞILAŞTIRMA BOYUTLARI
PSİKOTERAPİ
Psikolojik danışmanlar, danışma psikologları UYGULAYICI Psikiatristler, klinik psikologları
Danışan (normal) YARDIM ALAN KİŞİ Hasta (anormal)
Değişme, seçim ve uyum yapma, AMAÇ Tedavi, iyileştirme, bilinçaltına inme, analiz etme, v.b.
Okul ve sosyal kurumlar YER Hastane ve klinikler
Kısa, devamlı değil SÜRE Uzun, devamlı
Kendini tanıma, bir ihtiyaca dönük eğitsel, mesleki ve kişisel problemler, uyum problemleri YARDIM KONUSU Kontrol edilemeyen kişilik problemleri, nevrozlar, psikozlar, derin psikolojik problemler
Bilinçlendirme, olumlu yanları teşvik etme, kendini tanımasına yardım etme YARDIMIN İÇERİĞİ Tanı ve tedavi, geçmişi analiz etme
Önemsiz, gerekli olmayabilir PSİKOLOJİK ARAÇLAR Önemli ve gerekli
Bireysel ve grupla YAKLAŞIM BİÇİMİ Daha çok bireysel
Psikolojik ilişki içinde görüşme YÖNTEM Psikoterapi, medikal terapi

PSİKANALİZ ve FREUD
Sigmund Freud, psikolojide psikanaliz tekniğinin kurucusudur. Bu teknik günümüzde de hala kullanılmaktadır. Psikanaliz de kullanılan birtakım yöntemler aşağıda sırasıyla belirtilecektir.
Serbest çağrışım : psikanaliz, terapistin genel işlem ve amaçları açıklamasıyla başlar. Hastalara belirli bir zamanda iyileşmeyi beklemeleri, tutumlarının kendilerinin farkında olmadığı duygusal etkenlere bağlı olabileceği ve buların bilinç dışı güdülere indirgenmesi gerektiği anlatılır.serbest çağrışımda hastanın ne kadar gereksiz yada uygunsuz olursa olsun düşündüğü her şeyi söylemesi gerekir. Hastaların serbest çağrışımı öğrenebilmeleri biraz zaman alır. İşi kolaylaştırmak için terapisti görmeyecek bir şekilde, bir kanepeye uzanırlar böylece terapistin varlığıyla dikkatleri dağılmadan gevşeyebilirler.

Direnç; serbest çağrışım sırasında hasta sıklıkla direnç belirtileri gösterir. Direnç geçmişteki önemli olayları hatırlayamama ve bazı kaygı yüklü konuları konuşamamadır. Bu çeşit direnç, belirtileri çözümlemek için mihenk taşıdır. Terapist hastanın güdüsel çalışmaları ile ipuçlarını bunlardan alır. Hastanın serbest çağrışımları sürdürebilmesi için terapist direnç belirtilerinin geçici yorumunu yapar. Zamanla hasta dirençlerini yener ve ilgili konularda serbestçe konuşmaya başlar.

Düşler ;hastadan analiz sırasında herhangi bir zamanda düşlerini anlatması istenir, çünkü düşlerin bilinç dışına giden kestirme yol olduğu düşünülür. Düşler, isteklerin doyurulmasının gizlenmiş biçimi olarak yorumlanır. Böylece oldukları gibi kabul edilmezler. Analist , psikanaliz ilkeleri doğrultusunda düşlerin yorumlarını yapar.
Aktarım (transferans) ; psikanaliz sürecinde, çocukluğunda başka insanlara karşı geliştirdiği tutumları terapistine geneller. Bu aktarım, terapist ve hasta iyi ilişkiler kurdukları zaman ortaya çıkar. Terapist bir baba figürü haline gelebilir ve hasta gerçek babasına karşı olan duygularının benzerlerini terapistte yöneltir. Bu duygusal tutumlar olumlu yada olumsuz olabilir.
Aktarımın, analist için iki önemi vardır. Birinci olarak, eğer aktarım olumlu ise ,hastaya güvende olduğu ve korunduğu duygusunu vererek dirençleri daha çabuk yenmesini kolaylaştırır. İkinci olarak aktarım, terapistin hastanın sorunlarını anlamasına yardımcı olur.
Hasta, çalışmanın kaynağı hakkında içgörü kazanmış olarak görüldüğü zaman tedavinin son bölümüne erişilir. Ancak aktarım durumu çözülmeden ve normal doktor hasta ilişkisi kurulmadan psikanaliz sonlandırılamaz.

KAYNAKÇA
1. Psikolojiye Giriş, ÇEVİREN: Sibel Karakaş, Hüsnü Arıcı, Orhan Aydın, Işıl Savaşır
2. Prof. Dr. Kepçeoğlu, Muharrem; Psikolojik Danışma ve Rehberlik, Özdemir Ofset, Ankara, Kasım 1996, ss: 182-185
3. Bakırcıoğlu, Rasim; , Turhan Kitabevi, Ankara 1994, ss: 94-96
4. www.psikom.com
5. www.psikoterapi.com

Banner Content
Tags: , , , , , , , , ,

Related Article

0 Comments

Leave a Comment




BİZİ TAKİP EDİN

PINTEREST

INSTAGRAM

LINKEDIN

YOUTUBE




reklam

Sosyal